Labour Economics and Industrial Relations

This paper presents findings from the Leeds Index of Platform Labour Protest, a database of platform worker protest events around the world which gathers data from online news media reports and other online sources. For the period January 2017 to July 2020, we identified 1,271 instances of worker protest in four platform sectors: ride-hailing, food delivery, courier services and grocery delivery. Our results show that the single most important cause of platform worker protest is pay, with other protested issues including employment status, and health and safety. In most global regions, strikes, log-offs and demonstrations predominated as a form of protest. Furthermore, platform worker protests showed a strong tendency to be driven from below by worker self-organization, although trade unions also had an important presence in some parts of the world. From the four platform sectors examined, ride-hailing and food delivery accounted for most protest events. Although the growth of platf...

Bu çalışma, ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin (NEET) yaşam deneyimlerinde karşılaştıkları zorlukları, gereksinimlerini ve beklentilerini ele almaktadır. Çalışma, yaşları 15 ile 24 yaş arasında ve tamamı NEET statüsünde olan 17 gençle yapılan derinlemesine görüşmelere dayanarak, gençlerin deneyimlerini kendi anlatılarıyla yorumlamaktadır. Araştırma bulgularına göre NEET gençler; düşük ücretler, güvencesiz işler, uzun çalışma saatleri ve deneyim eksikliği gibi nedenlerle istihdamdan uzaklaşmaktadır. Gençlerin eğitimden uzaklaşmalarının temelin de ise ekonomik zorluklar ve eğitim sistemine olan güvensizlik gelmektedir. NEET gençler gelecek kaygısı, depresyon, huzursuzluk, özsaygıda azalma, sosyal çekilme ve sosyal izolasyon gibi ciddi psikososyal sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Günlük yaşamlarında sosyal hayattan izole olan NEET gençler, işsizlik ve umutsuzluk nedeniyle devlete olan güvenlerini kaybetmekte; istihdam politikalarının ve sosyal desteklerin yetersizliğinden şikayet etmektedir. Bu çalışmanın ampirik temelli kavramsal sonuçlarına dayanarak sosyal açıdan hassas olan NEET gençlere yönelik genel ve müdahaleci yaklaşımın aşılması ve kişiselleştirilmiş bir yaklaşımın benimsenmesinin önemli olduğu düşünülmektedir.

Bu çalışma, ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin (NEET) yaşam deneyimlerinde karşılaştıkları zorlukları, gereksinimlerini ve beklentilerini ele almaktadır. Çalışma, yaşları 15 ile 24 yaş arasında ve tamamı NEET statüsünde olan 17 gençle yapılan derinlemesine görüşmelere dayanarak, gençlerin deneyimlerini kendi anlatılarıyla yorumlamaktadır. Araştırma bulgularına göre NEET gençler; düşük ücretler, güvencesiz işler, uzun çalışma saatleri ve deneyim eksikliği gibi nedenlerle istihdamdan uzaklaşmaktadır. Gençlerin eğitimden uzaklaşmalarının temelin de ise ekonomik zorluklar ve eğitim sistemine olan güvensizlik gelmektedir. NEET gençler gelecek kaygısı, depresyon, huzursuzluk, özsaygıda azalma, sosyal çekilme ve sosyal izolasyon gibi ciddi psikososyal sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Günlük yaşamlarında sosyal hayattan izole olan NEET gençler, işsizlik ve umutsuzluk nedeniyle devlete olan güvenlerini kaybetmekte; istihdam politikalarının ve sosyal desteklerin yetersizliğinden şikayet etmektedir. Bu çalışmanın ampirik temelli kavramsal sonuçlarına dayanarak sosyal açıdan hassas olan NEET gençlere yönelik genel ve müdahaleci yaklaşımın aşılması ve kişiselleştirilmiş bir yaklaşımın benimsenmesinin önemli olduğu düşünülmektedir.

Makale türü: Araştırma Çalışmada, iş yeri mutluluğu ile çalışan savunuculuğu arasındaki ilişkilerin ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu amaç kapsamında araştırma örneklemi olarak Karaman il merkezinde faaliyet gösteren banka çalışanları belirlenmiştir. Kolayda örnekleme yöntemi ile katılım konusunda gönüllü olan banka çalışanlarına yüz yüze uygulanan anket formlarından 173 geri dönüş alınmış ve araştırmaya dahil edilmiştir. Ulaşılan verilerin çözümlenmesinde IBM SPSS 25.0 ve AMOS 24.0 programlarından yararlanılmıştır. Araştırma bulgularına göre banka çalışanlarının yüksek düzeyde iş yeri mutluluğu yaşadığı ve yüksek düzeyde çalışan savunuculuğu sergiledikleri tespit edilmiştir. Ayrıca banka çalışanlarının iş yeri mutluluğu ile çalışan savunuculuğu arasında pozitif yönlü bir ilişkinin olduğu ve iş yeri mutluluğunun çalışan savunuculuğu üzerinde pozitif yönlü bir etkisinin olduğu saptanmıştır. Bulgulara göre banka çalışanlarının iş yeri mutluluğu artıkça savunuculuk sergileme düzeyleri de artmaktadır. Alan yazında gerek iş yeri mutluluğu gerekse çalışan savunuculuğu kavramlarına yönelik kısıtlı sayıda çalışmanın olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca çalışma, banka çalışanları bağlamında iş yeri mutluluğu ve çalışan savunuculuğu ilişkisini inceleyen ilk araştırmalardan biri olmaktadır. Bu bağlamda çalışmanın alan yazına katkı sağlaması beklenmektedir.

Las plataformas digitales revolucionaron la economía global, generando nuevas formas de empleo, pero también impulsando la flexibilización y precarización laboral. Este ensayo analiza este fenómeno a través de las perspectivas teóricas de Marx, Durkheim, Weber y Parsons. Marx sostendría que estas plataformas explotan a los trabajadores al apropiarse del excedente de valor que generan, resultando en bajos salarios y falta de seguridad laboral. Además, vería la labor digital como alienante, desconectando a los trabajadores de los frutos de su trabajo y de sus colegas. Durkheim, observaría en las plataformas digitales un escenario de especialización laboral, pero se preocuparía por la escasa solidaridad social, ya que los trabajadores a menudo operan de manera aislada. Weber, a través de su concepto de racionalización, percibiría las plataformas digitales como ejemplos de la descomposición de tareas para maximizar la eficiencia, aunque también señalaría la despersonalización y la falta de sentido en dicho trabajo. Parsons, explicaría desde la teoría del sistema social, a las plataformas digitales como subsistemas en la sociedad y cuestionaría si cumplen adecuadamente su función de integrar a los individuos en el sistema social global. Como conclusión, las plataformas digitales plantean complejos desafíos en el ámbito laboral y social. Estas perspectivas teóricas contribuyen a la comprensión de ciertos aspectos, resulta claro que se requieren nuevas teorías y enfoques para abordar plenamente los desafíos únicos que presentan estas plataformas. Estas transformaciones no solo impactan la forma en que se reproduce el trabajo, sino también la manera en que se vive y se desarrollan las relaciones, lo que demanda un análisis profundo y crítico desde múltiples perspectivas teóricas.

The article proposes a scheme of drip irrigation for growing vegetables in the backyard. In the conditions of change of climatic conditions, the question of lack of moisture sharply arises. For growing vegetables in areas of risky agriculture, irrigation is an important condition for obtaining high yields. In order to increase the technological efficiency of growing vegetables at the department of general agriculture of the Central Ukrainian National Technical University developed a prototype of a drip irrigation system for vegetables. A series of studies was conducted to provide moisture to the site and preserve soil air exchange. With the use of conventional irrigation, possible negative consequences in the form of soil flooding, the root system of plants is not able to develop evenly and is deficient in oxygen. The calculation and the scheme of drip irrigation of tape type are offered. In the proposed design for drip irrigation of the area under vegetable crops used a container w...

The labour market of India is predominantly centred on the informal sector, which is quite evidenced by its casualisation and contractualization of the labourers. It witnesses the dichotomy of a surge in the job-seeking labour force amidst the dearth of getting skilled. The challenges of the informal sector in India are exhaustively debated and enlisted under various dimensions, viz., low level of employment, noncompetence in productivity, lack of credit facilities, lesser technological infusion with market penetration, a dearth in skill sets of both ownaccount workers and labourers engaged in the informal sector, particularly in the micro small enterprises. The upsurge in the country's demographic dividend interfaced with growing unemployment, leaving a dichotomy in the labour market, i.e., supply-demand mismatch, which is often traced to the paucity of skill sets of the growing job seekers in India, preventing labour mobility and absorption. In the given premise, this paper prioritises the determinants and correlates of skill development and explores their interrelationships to bring in economic gain among labourers in the informal sector, with a specific focus on Micro and Small Enterprises (MSEs), in Kerala, India.

Öz: Çalışmanın amacı serbest uluslararası ticaretin, az gelişmiş/gelişmekte olan ülkelerin aleyhine işlediği düşüncesinin ne gibi değişiklikler geçirdiğini kısaca göstermek ve son yıllarda yükselmekte olan "adil ticaret" trendinin az gelişmiş/gelişmekte olan ülkelerin ekonomik güvenliğini sağlamaya olumlu etki edip edemediğini tartışmaktır. Bu doğrultuda adil ticaret konusunda kapsamlı faaliyetler yürüten iki örgüt olan Uluslararası Adilticaret (Fairtrade International) ve Dünya Adil Ticaret Örgütü' nün (World Fair Trade Organization) faaliyetlerine bakılacaktır. Bu örgütlerle alakalı bilgilerin derlenmesinde söz konusu örgütlerin internet sayfalarından yararlanılacaktır. Ayrıca konu hakkında yazılmış raporlar, makale, kitap ve değerlendirmeler kaynak olarak kullanılacaktır. Çalışmanın alana yapacağı katkıda en büyük pay Türkçe yazılmış olmasındadır. Adil ticaret konusunda Türkçe kaynak oldukça kısıtlıdır ve bu konu hakkında Türkçe bir kaynak sağlama isteği çalışmanın ortaya çıkmasında önemli olmuştur. Çalışmanın adil ticaret konusunda dünyadaki gelişim ve eğilimleri Türkçe sunarak bundan sonraki çalışmalar için bir basamak olması düşünülmüştür. Dünyada gelişmekte olan bir eğilim olan fakat Türkiye' de henüz yeterince bilinmeyen adil ticaret konusunun okuyucuların merakını çekmesini sağlamak ve daha ileri çalışmaları teşvik etmek çalışmanın temel motivasyonudur.

This article explores differences among female-headed households (FHHs) and male-headed households (MHHs) in terms of food poverty in Cameroon, Laos, Madagascar, Mauritania, and Tanzania. Stochastic dominance analysis shows that FHHs are more likely to be food poor related to MHHs, though this trend is less clear when looking only at food poor households. This ambiguity was clarified using discriminant function analysis. The results show that both female and male food poor households face the same obstacles to rural employment across the countries; barriers to access to land, productive assets, education, remittances and over-dependence on subsistence agriculture. Although further research is required to account for gender differences in social, cultural, political and economic status, these results suggest that greater attention should be paid to long-term policies in ensuring access to quality education, land and other assets to all food insecure households, not only to FHHs to the possible detriment of food poor MHHs. In the short-term cash or food-for-assets and school feeding programmes can also provide important springboards for larger scale changes in national policies that are central to escaping the food poverty trap.

This article explores differences among female-headed households (FHHs) and male-headed households (MHHs) in terms of food poverty in Cameroon, Laos, Madagascar, Mauritania, and Tanzania. Stochastic dominance analysis shows that FHHs are more likely to be food poor related to MHHs, though this trend is less clear when looking only at food poor households. This ambiguity was clarified using discriminant function analysis. The results show that both female and male food poor households face the same obstacles to rural employment across the countries; barriers to access to land, productive assets, education, remittances and over-dependence on subsistence agriculture. Although further research is required to account for gender differences in social, cultural, political and economic status, these results suggest that greater attention should be paid to long-term policies in ensuring access to quality education, land and other assets to all food insecure households, not only to FHHs to th...

Bilim yapmak, özgür bir üniversitenin varlığını gerektirir. Ancak bu koşul her geçen gün zorlaşmaktadır. Bunun temel nedeni, liberal demokrasinin erozyona uğramasıdır. Küresel ölçekte artan göç hareketleri ve ekonomik sorunlar, ırkçı partilerin birçok ülkede seçimlerde başarı elde etmesine neden olmaktadır. Dünya, adeta iki büyük savaş arası Almanya ve İtalya'ya benzemektedir. Buna rağmen, bilim yapma çabasını sürdürmek zorundayız. EfilJournal olarak biz de bu çabaya destek vermeye çalışıyoruz ve umarız bu çabamız sonuç verir.

Understanding the challenges faced daily by people with ASD is of importance not only for public policy managers but for society as a whole. In this sense, this article aims to analyze the barriers faced by people with autism in the labor market, considering issues related to communication, social interaction, flexibility and adaptation. Also, investigate opportunities for inclusion in the labor market for autistic individuals. Methodologically, it was a qualitative bibliographic research, based on primary and secondary data. As a result, it was observed that positive changes have been happening, but there is still a long way to go in the fight for equality of people with ASD in the labor market.

İşçi sendikalarının 2025 Ocak ayından bu yana gösterdikleri performansların bir göstergesi olan sendika üye istatistikleri, yani “İşkollarındaki İşçi Sayıları ve Sendikaların Üye Sayılarına İlişkin 2025 Temmuz Ayı İstatistikleri Hakkında Tebliğ” Resmi Gazete’de yayınlandı. Biz de bu bilgi notumuzda daha öncekilerde olduğu gibi hem bu verileri biraz daha anlaşılır hem de bu verilere etki eden sınıfsal ve siyasal dinamikleri daha görünür kılmaya çalışacağız.

Union member statistics, which are an indicator of the performances of labor unions since January 2025, namely the "Communiqué on the July 2025 Statistics on the Number of Workers in the Industry and the Number of Members of Unions" was published in the Official Gazette. In this information note, as before, we will try to make both these data a little more understandable and the class and political dynamics that affect this data more visible.

Sanayileşme, sanayisizleşme ve kentsel dönüşüm özellikle metropollerde mekânsal, sosyal ve ekonomik yapıları köklü biçimde değiştiren süreçlerdir. İstanbul’un kuzeydoğusunda yer alan Beykoz ilçesi ve Boğaziçi’ni takip eden kentsel kıyısı, bu süreçlerin birbirini takip ederek gözlendiği bir yerleşim olarak özgün bir örnek sunmaktadır. Bu çalışmada, Beykoz ilçesi kentsel kıyı alanında yer alan Beykoz-Paşabahçe’nin tarihsel süreç içerisindeki mekânsal dönüşümü; sermaye, devlet, endüstri, emek ve mekân arasındaki çok katmanlı ilişkiler ağı içinde ele alınmaktadır. Eski balıkçı köylerinden, önce devlet öncülüğündeki sanayileşme hamleleriyle büyük ölçekli fabrikaların kurulduğu bir sanayi havzasına dönüşen, sonra da özellikle büyük sanayi tesislerinin kapanması / taşınması sonucu yerel ve merkezi yönetim müdahaleleriyle sermayenin yatırımları üzerinden değişen Beykoz’un yaşamakta olduğu mekânsal dönüşüm süreci, ilişkisel bir yaklaşım içinde incelenmektedir. Bu ele alış Beykoz’u yukarıdan süreçlerle belirlenen herhangi bir yerleşme olmaktan çıkarıp kendi belirleyicilerine etki etme potansiyeline sahip bir fail haline getirir.

This paper presents findings from the Leeds Index of Platform Labour Protest, a database of platform worker protest events around the world which gathers data from online news media reports and other online sources. For the period January 2017 to July 2020, we identified 1,271 instances of worker protest in four platform sectors: ride-hailing, food delivery, courier services and grocery delivery. Our results show that the single most important cause of platform worker protest is pay, with other protested issues including employment status, and health and safety. In most global regions, strikes, log-offs and demonstrations predominated as a form of protest. Furthermore, platform worker protests showed a strong tendency to be driven from below by worker self-organization, although trade unions also had an important presence in some parts of the world. From the four platform sectors examined, ride-hailing and food delivery accounted for most protest events. Although the growth of platf...

Ömer Ferîd Kam'ın ruhuna saygıyla" Seçimlerde sona doğru Seçimlere 3 gün kaldı. Kılıçlar çekilmiş. Ortalıkta barut kokusu var. Ciddi bir kamplaşma var. Partizanca yaklaşımlar taraflar arasında arttıkça artıyor. Sağduyu giderek azaldı. Hatta öldü diyebiliriz. Geçen yaşanan olaylarda sağduyu ağır yaralanmıştı. Şimdi selâsı okunuyor. Vatandaşın sorunlarının çözümü yerine bambaşka şeyler konuşuluyor. Siyaset, derde derman olamıyor. Vatandaşı ölüme götüren mahşer atlıları Oysa bizlerin yakıcı sorunları var. Dertlerimiz bambaşka! Can alıcı olan iki temel mesele var aslında: kira artışı ve enflasyon! Konuyla ilgili seçim beyannamelerine bakıyorum, bunlardan ya hiç söz edilmiyor, ya da çalakalem yazılıp geçilmiş. Ne kira sabitlemesinden, ne kira artışlarının izlenmesi için komisyonlar oluşturulmasından, ne de arsa rayiç bedeli veya bina yaşı gibi teknik özellikleri esas alan tavan fiyat uygulamasından bahseden var. (Gören, duyan varsa, berü gelsün!) Kira artışı ve enflasyon dedik! Bunlar ikiz kardeş gibi. Biri diğerini etkiliyor. Enflasyon, yani fiyat artışları ipini koparmış dana gibi doludizgin gidiyor. Kira artışları ise halen fütursuzca artmaya devam ediyor. Peki dizginlenir mi? Sanmıyorum. Çünkü dizginlemek isteyen yok! Geçen birisiyle konuşuyorum. Kiralar kontrolsüz artıyor diyorum, bana "Ama hocam! Serbest piyasa ekonomisindeyiz. Serbest piyasada arz varsa talepte vardır. Çok talep var o nedenle arz var, arzzz!!" diyor. Sondaki "z" harfini öyle söylüyor ki, arz değil de, arzularını dile getiriyor. Belli ki evi değil, evleri var. Onun için cenaze levazımatçısı gibi ellerini ovuşturuyor. Enflasyon artsa da, kiralar daha çok yükselse diye Yaradan'a dua ediyor. Anlayacağınız bu "z", o açgözlü "z"! Tilkilerle tavuklar Fakat olan bize oluyor. Ben bu serbest piyasa lafını taa ortaokul yıllarımdan beri duyarım. Geldi serbest piyasa, gitti serbest piyasa!!! Yahu nedir bu serbest piyasa diye sorduğum zaman, liberalizmden başlayıp, Adam Smith'e kadar serbest bir anlatım başlar. Ama benim şu kısa ömrümdeki tecrübemle sabit ki, serbest piyasa dedikleri şey: Tilkilerle, tavukların aynı kümese konulmasından ibaret! Tilkiler her gün tavukları afiyetle yiyor. Sabah tavuk suyu çorba yapıyor, yiyor! Öğle tavuk şiş yaparak yiyor! Akşam, tantuni yaparak yiyor. Ama kesinlikle yiyor! Serbestçe ve afiyetle yiyor. Adına da serbest piyasa diyorlar. Nasıl fiyakalı isim değil mi? Adam'ın Smith benim! Sen çok yaşa!

This study analyses the financial inclusion of migrants in Lafia, Nasarawa State, recognising financial services as crucial for socioeconomic development, especially for vulnerable migrant populations who often face barriers such as low income and a lack of documentation. The research aimed to assess migrants' access to and usage of financial services, identify challenges, and explore institutional responses. A quantitative survey design was employed to collect data from 399 respondents, including both internal and cross-border migrants, using a structured questionnaire. Demographic analysis revealed a predominantly male, economically active, and relatively educated migrant population, with a significant portion self-employed and having resided in Lafia for 1-5 years. Surprisingly, the findings indicate a high level of financial inclusion: 76.2% reported having bank accounts and utilising financial services, 79.2% had access to credit facilities, and 61.7% regularly saved money through formal or informal systems. These results suggest a notable degree of financial integration among migrants in Lafia, challenging typical assumptions about their exclusion and providing valuable insights for policymakers and financial institutions aiming to enhance inclusive finance strategies.

Die Digitalisierung des Geldes und der Geldzahlungen hat sich in den letzten Jahren stark beschleunigt. Graduelle Veränderungen alltäglicher Handlungsabläufe scheinen in qualitative, kategoriale umzuschlagen. Digitale Bezahl-praktiken wie das Nutzen der Twint-App oder die QR-Code-Rechnung, die kürzlich noch als neuartig galten, werden zu unhinterfragten, ‹normalen› Handlungen. Für die Empirische Kulturwissenschaft stellen sich damit – so der Ausgangs-punkt dieses Buches und der Forschungsbeiträge, die darin zusammengefasst sind – neue Fragen nach den Formen und den Implikationen des heutigen « Umgangs mit Geld»: Fragen darüber, worin die neuen Praktiken tatsächlich bestehen, welche Implikationen sie beinhalten und welche Folgen sie möglicherweise haben, aber auch über die symbolischen, imaginären und ideologischen Aufladungen des nun digitalen Geldes, dieser nur vermeintlich nüchternen Zahlungs-, Wertspeicher- und Messeinheit. Solche Fragen sollen in diesem Einleitungstext ausgeführt werden,um die Hintergründe der Fallstudien, aus denen sich dieses Buch zusammensetzt, zu erläutern.

This study investigates the income levels of migrants residing in Lafia, the capital of Nasarawa State, Nigeria. Driven by the significant role of migration in economic development and the existing gap in localised research, the study aims to provide empirical insights into the financial well-being of this demographic. Employing a quantitative approach, the research gathered data from 399 migrants on their demographic characteristics, income stability, sufficiency, progression, and savings capacity. The results indicate that a substantial majority of migrants in Lafia report stable and sufficient incomes, with a significant proportion experiencing increased income levels since migrating and being able to save regularly. This positive outlook is primarily attributed to their engagement in selfemployment and the public and private sectors, as well as a relatively high level of educational attainment. The study highlights the positive economic integration of migrants in Lafia. It concludes with recommendations for policymakers and stakeholders to further enhance their economic well-being through targeted support for entrepreneurship and skill development.

This study examines the employment opportunities available to migrants in Lafia, Nasarawa State, employing a quantitative research approach with a survey design. Data was collected from a sample of 399 respondents, comprising internal and cross-border migrants, as well as members of host communities, selected using a multistage sampling technique based on Taro Yamane's formula. The study revealed a predominantly male (55.1%) and economically active (45.1%, aged 31-45 years) migrant population, with a relatively high level of education, and a notable reliance on self-employment (35.1%). Key findings indicated overwhelmingly positive employment outcomes: over 92% of migrants reported having stable and secure jobs, more than 93% perceived job opportunities in Lafia as superior to their previous locations, and over 92% had received job-related training since migrating. Crucially, 93% affirmed their jobs allowed them to save and invest for the future. These results collectively suggest successful economic integration and generally favourable employment prospects for migrants within Lafia's diverse economic landscape.

This study was conducted in the Lutendele neighborhood of Mont-Ngafula Municipality, Kinshasa Province. Its objective was to assess the physicochemical and bacteriological quality of the water used for irrigating market garden crops in order to determine potential contamination risks and their potential impacts on consumer health. To this end, water samples were manually collected from two sampling points coded E1 and E2 in November 2024. In situ measurements of physicochemical parameters, including temperature, pH, electrical conductivity, and dissolved oxygen, were performed using a WTW multi-parameter probe. Bacteriological analyses consisted of the identification and quantification of Escherichia coli as an indicator bacterium of fecal pollution using the membrane culture method. The results obtained revealed the following average values for the overall parameters measured in situ: Temperature (in °C): 27.3 °C (E1) and 25.4 °C (E2). These values recorded during this study are slightly higher than the limit value (25 °C) set by the WHO guidelines. This slight thermal pollution can be explained by domestic wastewater discharge. pH: 4.98 (E1) to 5.42 (E2). All these average pH values recorded demonstrate that the waters studied are all acidic (pH < 7). This could be explained by the contribution of potentially acidic runoff water, which tends to lower the pH of the waters in the study environment. Dissolved oxygen (in mg/L): 4.52 (E1) to 7.36 (E2). These levels are all below the WHO guideline (≥10 mg/L) for surface water. There is therefore an oxygen deficit in the study environment, linked in part to the organic matter pollution present in these waters. Electrical conductivity (in µS cm-1): 15.58 (E1) and 28.5 (E2). In both samples, the electrical conductivity values recorded comply with the WHO standard, which sets the maximum conductivity value at 200 µS/cm for surface water. As for bacteriological analyses, average Escherichia coli concentrations of 23 (E1) and 50 (E2) were recorded in CFU/100 mL. These values, which do not comply with WHO standards for all surface water, whose normative requirement is (0 CFU/100 mL), indicate significant fecal pollution, which may be explained by the contribution of fecal contaminants carried by runoff water and by the insufficient hygiene measures (hygienic facilities) of the surrounding population. In summary, the results of this study indicate that the irrigation water used for market gardening in the Lutendele neighborhood, Mont-Ngafula Municipality, in the city of Kinshasa, is of poor quality with regard to both the physicochemical and microbiological parameters analyzed, and this is therefore intended as a warning to ensure and protect the health of consumers of market garden products.

This study explores the work-family balance challenges experienced by social workers, focusing on irregular working hours, employer flexibility, and the pressure to be available outside of regular work hours. A quantitative survey of 191 social workers was conducted, using a Likert scale to measure perceived work-family conflict and the effectiveness of various coping strategies. The results reveal that irregular working hours and insufficient employer flexibility are significant sources of work-family conflict, with female social workers reporting higher levels of conflict than their male counterparts. Remote work options were identified as the most effective strategy for mitigating these challenges. The study also highlights the role of emotional labor in exacerbating work-family conflict, particularly for women. Practical recommendations for organizations include the implementation of more flexible work policies and greater organizational support. The findings emphasize the need for systemic changes to address the gendered dimensions of work-family conflict in social work. Future research should explore the long-term effects of these interventions and continue examining gender disparities in the profession.

Günümüzde yoksulluk son derece önemli bir sosyal sorun olarak dünya ülkelerinin üzerinde kafa yorduğu, çeşitli politikalar üretmek suretiyle önlemeye, azaltmaya ve nihayetinde ortadan kaldırmaya çalıştığı, çeşitli sorunlara kaynaklık ettiği kabul edilen bir olgudur. Çalışma kapsamında, sosyal fayda ve finansal sürdürülebilirlik temelinde, sosyal girişimcilik ve sosyal hizmet ilişkisi irdelenmiş, sosyal girişimciliğin yoksullukla mücadelede sosyal hizmete bir model oluşturması ve yoksulluğun yenilenmeden ortadan kaldırılmasında hangi katkıları sunabileceği tartışılmıştır. Bu çalışmada, yoksulluk sorunu ile sosyal hizmet ve sosyal girişimcilik ekseninde nasıl mücadele edilmesi gerektiği, sosyal girişimcilik faaliyetlerinin yoksulluk ve yoksulluğun kaynaklık ettiği çeşitli sosyal sorunlara ne tür çözümler üretebileceği gibi sorulara cevap aranmıştır. Sosyal girişimcilik, hayırseverlik ve sosyal sorumluluk faaliyetlerinin dışında, insanları yoksulluk döngüsü içine alan koşulları değiştirmek, bunu yaparken yenilikçi, uygulanabilir, pratik ve sürdürülebilir yaklaşımları önceler. Sosyal girişimciliğin çeşitli sorun alanlarında sosyal etki yaratma, sürdürülebilir kalkınma hedeflerini destekleme, ekonomik ve sosyal kalkınmayı dengeleme potansiyeli yoksulluğun çözümünde önemli bir yol haritası sunabilir. Sosyal girişimcilik yoluyla yoksulluğun azaltılmasına yönelik araştırmalar incelendiğinde, özellikle gelişmemiş veya az gelişmiş ülkelerde sosyal girişimcilik faaliyetlerinin yoksulluğun önlenmesi ve azaltılmasındaki önemini ortaya koyması bakımından dikkate değerdir. Yoksulluk sorunun yenilenmeden ve kalıcı olarak ortadan kaldırılması, hayırseverlik temelinde değil, aksine sosyal girişimcilik yaklaşımları çerçevesinde ele alınması halinde mümkün olabileceği değerlendirilmektedir.
Anahtar kelimeler: Sosyal Girişimcilik, Yoksulluk, Sosyal hizmet, Sosyal Etki, Yenilenebilir Yoksulluk

The construction industry plays a pivotal role in the economic development of emerging nations like India, contributing significantly to infrastructure growth and national expenditure. With its position as the second-largest industry after agriculture, construction accounts for 42% to 54% of total project expenditures across sectors such as transport, energy, and irrigation. However, a major challenge confronting the industry is the low productivity of skilled labor, which adversely affects project outcomes, company performance, and the broader economy. This study focuses specifically on road construction projects—an area with limited existing research—to identify and analyze the key factors influencing labor productivity. Various social, economic, psychological, and environmental variables contribute to inefficiencies, causing significant delays and cost overruns. Through the assessment of these variables using tools such as the Relative Importance Index (RII), this research aims to pinpoint critical areas for improvement and provide actionable recommendations. The findings are expected to assist project managers, policymakers, and stakeholders in enhancing labor productivity and, consequently, the overall effectiveness of road infrastructure projects in India.

Is,Guc" The Journal of Industrial Relations and Human Resources is peer-reviewed, quarterly and electronic open sources journal. "Is, Guc" covers all aspects of working life and aims sharing new developments in industrial relations and human resources also adding values on related disciplines. "Is,Guc" The Journal of Industrial Relations and Human Resources is published Turkish or English language.

El avance tecnologico y el uso extendido del software que tuvo lugar desde la ultima decada ha facilitado la promocion de nuevos modelos de negocio y, con ello, la modificacion de la dinamica de la industria financiera a nivel mundial. Este articulo se propuso reflexionar acerca del impacto que tuvo el surgimiento de las companias fintech en el trabajo bancario en Argentina entre 2017-2019. A traves de la revision documental, se identificaron las posiciones esgrimidas tanto por las camaras bancarias como por la organizacion sindical nacional para evidenciar los efectos de este impacto. Este estudio cobra relevancia al considerar una lectura en clave medular del fenomeno de la fintechizacion , en tanto que se demarca de cualquier otra tendencia reciente en la economia digital, entre ellas, la uberizacion . De la revision se concluyo que los efectos sobre el trabajo bancario revisten un caracter antinomico al contrastar la perspectiva de ambos actores.

Working paper prepared by James Hayton (Warwick Business School), Bertha Rohenkohl (Institute for the Future of Work), Christopher Pissarides (Institute for the Future of Work and London School of Economics) and Hong Yu Liu (Warwick Business School)

The globalization fact that is used to explain commonly the improvement, change and revolutions on the would has been based on minimizing the world, liberalization of economic acts, closing upon the nations, similarity of cultural life, financial resembling, USA hegemony, establishment of the problems believed that has occurred tied to that fact. One of the problems that occurred tied to the globalization is the unemployment that has been a common problem of all countries around the world, even if the development levels of them are not equal. Unemployment act has a new form and prevalence around the world tied to the globalization.

Bu çalışmada, nicel ve nümerik ölçüm göstergelerinden hareketle Ne Eğitimde Ne İstihdam da olan Türkçe kısaltması genellikle İngilizcesinin (Not in Employment, Education or Training) baş harfleri olarak kullanılan NEET kavramıyla ilişkili yayınlanmış araştırma makalelerinin bibliyometrik analizleri sonucunda kavrama yönelik kapsamlı bir bakış oluşturmak amaçlanmıştır. Bibliyometrik analiz yönteminin kullanıldığı bu çalışmada, 26 Eylül 2024 tarihinde Web of Science arama motorunda "NEET" anahtar kelimesiyle bir tarama yapılmış ve 2013-2023 yılları arasında sosyal bilimlerde yayımlanan makaleler SSCI, SCI-EXPANDED ve ESCI indekslerinde incelenmiştir. Çalışmanın sınırlılıkları kapsamında 374 çalışma üzerinden VOSviewer yazılımı kullanılarak analiz gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonucunda NEET konusu üzerinde en fazla çalışması ve atıfı bulunan araştırmacının Sue Maguire olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bu konu üzerine en fazla yayın İtalya’da yapılırken, en fazla yayın yapan üniversite ise Tartu Üniversitesi ve Bath Üniversite’dir. NEET ile ilgili yürütülen çalışmalarda anahtar kelimelere bakıldığında NEET, genç işsizliği ve NEET gençlik ifadeleri ön planda yer almaktadır. Çalışmada bir diğer bulgu NEET nüfus oranlarının yüksek olduğu ülkelerde bu alana yönelik çalışma oldukça sınırlı iken NEET nüfus oranlarının az olduğu ülkelerde çalışmalar yoğunlaşmaktadır

Sendikaların tarihsel gelişimi içerisinde, ilk kurulan sendikaların büyük bir
bölümünü oluşturan meslek sendikalarının dünya üzerindeki etkisi zaman içerisinde azalmıştır. Türkiye’de ise 1980 darbesi öncesi faaliyet göstermesi önünde hukuki engel olmayan meslek sendikalarının, darbe sonrası yürürlüğe giren mülga 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile kurulması yasaklanmıştır. Uluslararası Çalışma Örgütünün normlarıyla çelişen bu yasak, 2012 yılında yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile kaldırılmıştır. Ancak, 6356 sayılı Yasa işkolu esasına göre örgütlenme ilkesini benimsemeye devam etmiştir. Bu çalışmanın konusunu, 2012 yılı itibariyle kurulması önünde mevzuat
engeli kalmayan ve ülkemizde son dönemde sayısının arttığı gözlemlenen meslek sendikalarının önündeki yasal handikaplar oluşturmaktadır. Öncelikle meslek sendikalarının kurulmasına yönelik eğilim çalışmada incelenmiş ve bu inceleme 10 nolu Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar İşkolu üzerinden yapılmıştır. Daha sonra ise 6356 sayılı Yasa hükümlerinin meslek sendikalarının faaliyetlerini sınırlandıran yönleri değerlendirilmiştir. Özellikle 6356 sayılı Yasanın sendikaya üyelik ve yetkiye hak kazanma ile ilgili maddeleri bu değerlendirmenin temelini oluşturmuştur. Çalışmada, bir meslek sendikasının mevcut yasal düzenlemeler içerisinde sendikaların başlıca yapması gereken faaliyetleri yerine getirip getiremeyeceği sorusuna yanıt aranmıştır.

This research investigates the heterogeneous effects of the minimum wage policy on hours worked and real wages among low-wage workers in Indonesia. By employing repeated cross-sectional data from the National Labor Force Survey spanning 2020 to 2023, a fully flexible difference in differences (DID) method indicates that the policy resulted in a decrease in average hours worked within the treatment group, while simultaneously increasing real wages. The results demonstrate heterogeneous effects based on economic sector, gender, and region. Across sectors, the impact on hours worked and real wages varies across sectors. Among the 17 sectors analyzed, 8 sectors exhibited significant effects and satisfied the common trend assumption. The analysis by gender shows that women were more prone to experiencing a decrease in hours worked, while men gained more from the rise in real wages. Regionally, the impact of the policy varied between urban and rural workers and evolved over time, reflecting local dynamics in policy acceptance. A robustness test confirmed the consistency and statistical significance of these findings across all model specifications, even with changes in the wage thresholds used to define the treatment and control groups.

nológicos en la vida económica y social argentina, agrupables en
tres ejes: los cambios en la vida laboral (teletrabajo), el cambio
en la forma de consumir (auge de las plataformas de entrega y
del e-commerce, especialmente MercadoLibre) y los cambios en la
forma de transferir dinero (billeteras virtuales y profundización
de dinero electrónico, entre las cuales se destacan MercadoPago,
Ualá, Naranja X y MODO). Este articulo es un acercamiento a las novedades que trajo Mercado Pago en el sistema financiero argentino.

Özet Günümüzde, esnek istihdam ve standart dışı çalışma, sosyal ve ekonomik yaşamın önemli bileşenleridir. Liberalizmin bir çıktısı olan esnek istihdam ile sosyalizmin temel ilkelerinden olan güvenceli çalışma hakkının bir araya getirilme düşüncesi, güvenceli esneklik modelini geliştirmiştir. Bu çalışmada, güvenceli esneklik modelinin gelişimini sağlayan temel dinamiklerin incelenmesi amaçlanmaktadır. İlk bölümde istihdamın esnekleşmesinin tarihsel gelişimi, ekonomik ve sosyal hayata yansıması ve esnek istihdamı teoriden pratiğe taşıyan modeller ele alınacaktır. İkinci bölüm sosyal demokrasinin tarihsel gelişimini, uğraklarını ve yaşamış olduğu evrime odaklanacaktır. Son bölümde ise güvenceli esneklik kavramının inşa ve gelişiminde sosyal demokrasi ile ilişkisi mercek altına alınacaktır. Makalenin bütününde, sosyal demokrasinin tarihsel süreci ve güvenceli esneklik arasındaki bağıntıya dikkat çekilmiştir. Esnek istihdamın sosyal ve ekonomik sonuçları da makalede vurgulanan konular arasındadır. Bu çalışma, güvenceli esnekliğin teorik ve tarihsel gelişimime odaklanmaktadır. Sosyal demokrasi; kökleri sosyalizmde olan, dalları ise liberalizme ulaşmış, günümüz dünyasında başta Kuzey Avrupa olmak üzere birçok yerde uygulama alanı bulabilmiş önemli bir kuramdır. Sosyal demokrasinin, işçi sınıfının iktidarı anlayışından, burjuvazi ve emekçi sınıflar arasındaki uzlaşı ortamını sağlama hedefine dönüşen uzun bir evrimsel yolculuğu bulunmaktadır. Bu çalışmada, sosyal demokrasinin, güvenceli esneklik modelinin inşasındaki yeri ve önemi sorgulanmaktadır.

Il presente lavoro confronta due teorie sull&#39;uso dell&#39;orario di lavoro come variabile di scelta. In ambito neoclassico l&#39;offerta di lavoro S il risultato di una strategia ottimizzante del lavoratore, date le preferenze e il salario, mentre la domanda dell&#39;impresa S funzione di salario e produttivita&#39;. L&#39;assunto alternativo ammette solo scelte tra un numero finito di forme contrattuali legali. In tale scenario l&#39;impresa deve gestire efficientemente l&#39;orario di lavoro per minimizzare i costi. Un mercato del lavoro siffatto S di necessita&#39; imperfetto e presuppone quindi interventi per recuperare l&#39;efficienza allocativa. anche a livello legislativo con nuove forme di contratti. Prova dei fallimenti del mercato S la dimensione della disoccupazione strutturale occidentale odierna. I risultati positivi della Germania nella gestione contrattuale innovativa dell&#39;orario di lavoro, i suggerimenti tratti da molti lavori empirici in diversi paesi europ...

Bu araştırmada, toplumun orman kaynaklarının işlevleriyle ilgili bilinç düzeyinin ortaya konulması hedeflenmiştir. Bu amaca ulaşmak için; Eskişehir ilinde toplumun değişik kesimlerinden rastgele seçilen 480 kişiyle yüz yüze anket çalışması gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda, ankete katılanların orman kaynaklarının işlevleriyle ilgili bilinç düzeylerinin ölçülmesinde üçlü Likert ölçeğini esas alan sorular kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, orman kaynaklarının işlevlerine ilişkin olarak ankete katılanların %3,8'inin düşük, %25,8'inin orta ve %70,4'ünün yüksek bilinç düzeyine sahip oldukları belirlenmiştir. Ayrıca, bu bilinç düzeyinin insanların cinsiyet, yaş, eğitim ve aylık gelir durumları gibi sosyo-ekonomik özelliklerine göre de farklılık gösterdiği tespit edilmiştir.

The tea industry in Bangladesh has long been marked by harsh labor conditions, with workers struggling under low wages, poor housing, and limited access to social security. Trade unions have intervened to advocate for workers' rights, but their impact is often debated. This study examines the role of these unions in representing tea plantation workers, focusing on their organization, strategies, and challenges. Through fieldwork, interviews with union leaders and workers, and analysis of labor policies, the research investigates how unions collaborate with plantation owners and the government to push for improved conditions. It also highlights the obstacles unions face, including internal conflicts, lack of unity, and external pressures that undermine their negotiating power. The study considers the broader context, exploring how laws, politics, and employer resistance influence union efforts. Although unions have made some progress, the research reveals that deep-rooted issues limit their ability to effect meaningful change. It advocates for stronger labor laws, increased worker involvement in unions, and greater unity among labor groups. By amplifying the voices of tea workers, this research contributes to the ongoing discussion about labor rights and social justice in Bangladesh's tea industry, emphasizing the need for substantial reform.

Decoding the Labour Codes provides a comprehensive analysis of India’s four new labour codes enacted in India between 2019 and 2020: The Code on Wages, 2019, The Industrial Relations Code, 2020, The Code on Social Security, 2020 and The Occupational Safety, Health and Working Conditions Code, 2020. These reforms aim to consolidate 29 existing labour laws into a simplified, streamlined framework. This book critically assesses the implications of these changes on workers, employers, and the broader industrial ecosystem.

Consolidation vs. Dilution: While the codes are presented as simplification, the book argues that they dilute core protections, particularly those related to job security, union rights, and enforcement mechanisms.

    Workers’ Rights at Risk: The new framework raises thresholds for standing orders and retrenchment permissions, potentially excluding a large segment of the workforce from protections.

    Social Security Expansion with Gaps: Although the Social Security Code aims to cover gig and platform workers, the implementation framework remains unclear and underdeveloped.

    Ease of Business Prioritized: The reforms tilt toward employer flexibility and ease of doing business, possibly at the expense of labour rights and bargaining power.

    Implementation Challenges: The book highlights gaps in rules and lack of clarity in the transition from old laws to new codes, risking confusion and inconsistent enforcement.

Decoding the Labour Codes is a critical guide for trade unions, worker activists, policy analysts, and labour lawyers. It warns that unless implemented with equity and transparency, the new codes could undermine decades of hard-won labour rights.

Bu araştırma kapsamında, Covid-19 döneminde hemşirelerin sendikaların varlığına ilişkin görüşlerini ve
sendikalardan beklentilerini anlamak ve söz konusu süreci açıklayıcı hipotetik bir model inşa etmek amaçlanmaktadır.
Bu anlamda çalışmamız; hemşirelerin gündelik ve mesleki deneyimleri üzerinde kesişimsellik ile etkili olan iktidar
ilişkilerine yönelik algılarının, sendikalara yönelik beklentileri ile ilişkili olduğu sayıltısına dayanmaktadır. Bu
anlamda kesişimsellik, hemşirelerin sosyo-kültürel, ekonomik ve politik olarak yaşadıkları eşitsizlikleri anlamak için
önemli bir perspektif sunmaktadır. Bu kapsamda hemşirelerin salgın sırasında sendikaların desteklerini yeterli görüp
görmedikleri konusundaki görüşleri iktidar ilişkilerine yönelik kesişimsellikle ele alınması gereken üretici yapı ve
mekanizmaların praksis alanındaki eleştirel bir parçası olarak değerlendirilmiştir. Kesişimsellik, hemşirelerin hem
olağan hem de olağanüstü zamanlarda maruz kaldıkları sosyo-kültürel, ekonomik ve politik pek çok alanlardaki
eşitsizlik biçimlerini ve dezavantajlarını anlamlandırmak için dönüştürücü bir perspektif sunmaktadır. Bu anlamda
araştırmanın temel problematiğini “insan hakları ve yurttaşlık hakları bağlamında hemşirelerin taleplerini dikkate
almak, haklarını korumak ve geliştirmek açısından sendikaların sağlık çalışanlarının bakış açısından yeteri kadar etkin
olup olmadıklarının” araştırması oluşturmaktadır. Araştırmanın temel sayıltısı hem olağan hem de olağan üstü
dönemlerde, insan hakları ve yurttaşlık hakları bağlamında bakıldığında toplumda “feda edilen” (göz ardı edilen)
bireylerin olmaması gerekliliğidir. Bu anlamda bireylerin insani koşullarda çalışıp çalışamadıkları konusu, hem insan
hakları hem de yurttaşlık hakları açısından önemli bir sosyo-etik problematik olarak değerlendirilmektedir. Bu temel
problem ekseninde, hemşirelerin sendikaların varlığına ve sendikalara ilişkin beklentilerine dair bireysel taleplerini
dikkate alan; temellendirilmiş kuram deseni çerçevesinde nitel veri analizine uygun bir veri toplama tekniği
kullanılarak, derinlemesine görüşmelerin yapıldığı bir veri toplama ve analiz stratejisi benimsenmiştir. Verileri analiz
etmek için MAXQDA programı kullanılmıştır. Bireylerin izah etme biçimlerinden yola çıkılarak mevcut sosyokültürel-ekonomik, politik yapı bileşenleri ile sağlık alanındaki hemşireleri ilgilendiren praksis arasındaki ilişki
incelenmiştir. Eleştirel realist metodolojik bir perspektiften, Covid-19 döneminde çalışan hemşirelerin deneyimleri, eleştirel realizmin ontolojik ve epistemolojik sayıltıları çerçevesinde öncelikli olarak meta-teorik bir sorgulamaya tabi
tutulmuş, abdüksiyona ve retrodüksiyona dayalı akıl yürütme, kodlama ve analiz süreçleri gerçekleştirilmiştir.
Çalışmanın bulguları arasında; hemşirelerin çoğunun sendikaların yetersizliğini vurgulamakla birlikte sendikaların
ellerinden geleni yaptıklarını, çaba gösterdiklerini ancak genellikle politik engellerle karşılaştıklarını ya da
hemşirelerin çıkarlarını dikkate alamadıkları vurgusu yer almaktadır. Bu yüzden de hemşirelerin çoğunda hemşirelerin
sendikal haklarının sağlık sektörü içerisindeki mevcut sağlık sendikalarında savunulmasına yönelik bir güven eksikliği
olduğu gözlemlenmiştir. Sonuç olarak, hemşirelerin sendikalara ilişkin görüşlerinden, söz konusu alana ilişkin
hipotetik üretici yapı ve mekanizmalara yönelik açıklamalar geliştirilmiştir. Söz konusu yapısal problemlere yönelik
açıklamaların geliştirilmesinde sendikaların tutumlarının kesişimsellikle ele alınmasının önemi vurgulanmıştır. Bu
eksende hemşirelerin içinde bulundukları çok boyutlu yapısal problemlere yönelik sendikaların tutumlarının
kesişimsellik teorisi ekseninde ele alınmasının önemli olduğu vurgulanmıştır. Kesişimselliği dikkate alan bir
perspektif sayesinde hemşirelerin içinde bulundukları çok boyutlu yapısal problemlere yönelik dönüştürücü sosyal
politikaların hayata geçirilmesinin çok daha mümkün olabileceğini düşünülmektedir.

Es gilt schon lange als das demokratiepolitische "Problemkind" der EU: Ungarn hat sich unter Viktor Orbán zu einem Vorbild für illiberale und autoritäre Staaten entwickelt. Seit 2010 regiert er und baut demokratische Institutionen Stück für Stück ab. Gewerkschaftsarbeit ist äußerst schwierig.

Sendikacılıkta uluslararası ilişkiler tartışmaları, 19. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Özellikle sanayileşmenin etkisiyle işçi sınıfının hak arayışları ulusal sınırların ötesine geçerek, işçilerin küresel ölçekte örgütlenmesine yol açmıştır. Ulusal düzeyde kurulan sendikalar, birlikler, federasyonlar ve konfederasyonlar, uluslararası işçi hareketleri ve örgütlerle iş birliği yaparak uluslararası sendikal dayanışma ağları geliştirmiştir. Bu süreçte uluslararası sendikal örgütler, işçi sınıfının sömürüye karşı mücadelesinde önemli rol oynamış, sosyal haklar, işçi sağlığı ve güvenliği ve toplu pazarlık gibi konularda önemli kazanımlar elde etmiştir. Türkiye'de ise DİSK, 1967 yılında Türk-İş'ten ayrılan dört sendikanın öncülüğünde kurularak bu uluslararası ilişkiler ağına katılma yolunda adımlar atmıştır. Özellikle 1970'lerden itibaren sosyalist ve anti-emperyalist bir çizgide örgütlenen DİSK, uluslararası sendikal hareketlerle yakın ilişkiler kurma çabası içine girmiştir. DİSK, birçok farklı ülkenin işçi sendikalarıyla temaslarda bulunmuş, küresel işçi dayanışmasına katkı sunmuş ve işçi sınıfının küresel düzeydeki mücadelesinin bir parçası haline gelmiştir. Ancak DİSK, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesine kadar resmi bir uluslararası örgüt üyeliği kazanamamış, buna rağmen uluslararası işçi hareketleriyle temaslarını sürdürmüştür. Bu çalışmada, DİSK'in 1967-1980 yılları arasındaki uluslararası ilişkileri incelenmiştir. Araştırma kapsamında döneme ait kurumsal belgeler, sendikanın faaliyet raporları ve literatürden elde edilen veriler kullanılarak, DİSK'in uluslararası sendikal hareketle olan bağlantıları ve bu süreçte yaşanan ideolojik ve örgütsel zorluklar değerlendirilmiştir. DİSK'in uluslararası sendikal örgütlere entegrasyon sürecinde karşılaştığı sorunlar, özellikle işkolu sendikalarının bağımsız hareket etmesi ve sendika içi disiplin meseleleri gibi konular bu çalışmada ele alınan temel tartışma noktalarındandır. Ayrıca, DİSK'in uluslararası işçi hareketleriyle kurduğu ilişkilerde Türkiye'nin iç siyasi koşullarının ve özellikle TKP'nin ideolojik etkisinin rolü incelenmiştir. Bu süreçte, DİSK'in uluslararası sendikal hareketlerle olan ilişkileri sadece bir dayanışma meselesi olarak değil, Türkiye'deki işçi sınıfı mücadelesiyle doğrudan ilişkili olarak ele alın-

Gig economy in world and innovative technology The global gig economy is a rapidly evolving labor market defined by short-term contracts, freelance work, and task-based engagements rather than traditional, long-term employment. This shift reflects significant changes in societal and cultural attitudes toward work-a movement influenced heavily by technological innovation. Today, digital platforms have reimagined how work is sourced, delivered, and managed around the world. The Role of Innovative Technology Innovative technology underpins the gig economy in transformative ways: Digital Platforms & Mobile Applications: Companies like Uber, Upwork, Airbnb, and Fiverr have built platforms that reduce friction between service providers and users. These platforms offer intuitive interfaces that empower individuals to schedule work on their terms, often through a few quick taps on a smartphone. Artificial Intelligence & Machine Learning: AI has revolutionized how work is matched to workers. Algorithms not only predict demand trends and set dynamic pricing but also match skillsets to tasks, improving efficiency and satisfaction for both workers and clients.