Conference Presentations by H. Eren Efeoğlu

ISUF Annual Conference Proceedings of the XXVII International Seminar on Urban Form : "Urban Form and the Sustainable and Prosperous City", 2022
The configurational studies illustrate that there is a determinant relationship between human mob... more The configurational studies illustrate that there is a determinant relationship between human mobility and the built environment. For decades, the behavioral sciences have thoroughly elaborated on the effect of the built environment on human behavior based on the perceptual dimensions. An innovative approach to this relationship has opened another perspective in the last decades with the development of Space Syntax Theory (SST), which considers the topological structure of the street network as the primary conditioner of human movement. The research based on SST also suggests a strong correlation between the urban land uses and the configurational structure of the city. On the other hand, many inconsistencies are addressed by scholars criticizing the reductionist approach of the theory from planning and design perspectives. In this sense, this study focuses on the association between functional patterns and configurational structure of space in three different urban contexts in Ankara, which vary in terms of planning and development processes: Ulus District, Bahcelievler Neighborhood and Eryaman District. Within each case study, the topographical integration patterns are revealed by using space-syntax analysis and compared with the existing land-use patterns, observed pedestrian intensities, and main focal points. The potential central areas conditioned by the topological structure in all three areas are then evaluated, and a critical perspective is developed in terms of the role of configurational analysis in urban planning and design processes.

Gelecek fikri, entelektüel tarih bağlamında siyaset ve felsefe alanının her dönem gündeminde olag... more Gelecek fikri, entelektüel tarih bağlamında siyaset ve felsefe alanının her dönem gündeminde olagelmiştir. Daha iyi bir geleceğe olan sürekli özlem, bu bağlamda toplumsal mücadelelerin de temel motivasyonu olmuştur. Şehircilik bağlamında ise ütopyacı düşüncenin entelektüel kapasitesi, Aydınlanma çağından bu yana kentlerin ideal toplumsal yapısı ve mekânsal karakteri üzerine güçlü gelecek imgelerini üretmiştir. Söz konusu (ütopyacı) kent kurgusu ise en fazla 19. yüzyılda kendini gösteren sanayi devrimi ve onun iktisadi, sosyal ve mekânsal yapıdaki köklü dönüşümü sonrası ortaya çıkan alternatif gelecek arayışında pratik (siyasal) karşılığını bulmuştur. Mekanik üretim sistemlerinin ortaya çıkardığı ‘birinci sanayi devrimi’ öncelikli olarak büyük sanayi merkezi niteliğindeki metropollerde etkisini gösterirken, elektrik ve iş bölümüne dayalı seri üretim sunan ‘ikinci sanayi devrimi’ merkez ülkelerdeki geniş kentsel alanları; üretim süreçlerinin otomasyonu ile 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan ‘üçüncü sanayi devrimi’ ise önünü açtığı yaygın üretim ağı ile birlikte küresel ölçekte bir etki yaratmıştır. Otonom siber-fiziksel sistemlere (nesnelerin interneti, yapay zeka ve veri bulutu vb.) dayalı ‘4. Sanayi Devrimi’ ise kavramsallaştırılmaya başladığı yakın dönemden bu yana yeni bilinmezlerle gelecek düşüncesini biçimlendiren girdileri ortaya koymaktadır. Önceki devrimlerden farklı olarak, dördüncü sanayi devriminin yalnızca üretim biçimlerini ve üretici aktörleri değil, en geniş kapsamda insanı değiştirmesi beklenmektedir (Schwab, 2016). Bu nedenle, önümüzdeki dönemin yerleşik toplumsal yapıları, birey modelini ve mekânsal pratiği önceki sanayi devrimlerine oranla çok daha kısa bir zaman dillimi içerisinde köklü bir yapıbozuma uğratacağını öngörmek olanaklıdır.
Bununla birlikte, ütopyacı düşüncenin tarihsel dönüşümüne baktığımızda önceki devrimsel dönemlerde gördüğümüz geleceğin toplumu ve buna bağlı olarak kentsel yaşam örüntüsünün imgesine yönelik entelektüel üretimin söz konusu dönem içerisinde ne denli etkin olduğu sorgu konusudur. Bununla birlikte ortaya çıkacak yeni teknolojik altyapı ve yeni üretim ilişkileri ile bunun ortaya çıkaracağı yeni toplumsal yapının daha önce deneyimlenmemiş nitelikte bir kentsel mekân kurgusunu beraberine getireceği savlanabilir. Bu nitelikte bir kapsamlı dönüşümü, Mason’ın (2015) kavramsallaştırdığı üzere ‘post-kapitalizm’ olarak nitelemek, söz konusu yeni dönemi üretim, paylaşım ve mülkiyet ilişkileri açısından yeniden ele almayı gerekli kılmakta.
Wial’ın (2015) savladığı gibi, her ne kadar Dördüncü Sanayi Devrimi ile ortaya çıkacak ‘yeni üretim modeli’nin yaşam çevrelerinde yaratacağı mekânsal etkilerini şimdiden net bir şekilde ortaya koymak mümkün olmasa da bu konu üzerine spekülatif fikirler geliştirmek ve bu bağlamda Endüstri 4.0 olarak ifade edilen yeni sanayi devriminin şehircilik alanında önerdiği gelecekçi modellerin üretiminin bugüne kadarki ütopyacı düşünce geleneği göz önünde bulundurulduğunda entelektüel bir zorunluluktur. Bununla birlikte kentsel tasarım ve planlama alanında bu yönde bir düşünsel çabanın düzeyi ve niteliği sorgu konusudur. Gelecekçi düşüncenin ütopyacı gelenekten devraldığı düşünce mirası göz önünde bulundurulduğunda bugün şehircilik alanında geleceğe dair öngörü yetersizliğinin temel nedeni daha iyi anlaşılabilir. Önceki dönemlerde ortaya konan gelecekçi şehircilik projeksiyonlarının üç ana başlıkta kapsayıcı bir çerçeveyi yeniden ürettiği görülebilir: ‘üretim modeli’, ‘toplum’ ve ‘mekân’. Her ne kadar durağan ve kapalı bir sosyo-mekânsal yapı ve yerleşim imgesi üretmiş olsalar da klasik ütopya yazınından bugün alınacak temel ders, toplumsal yaşama dair üretilmiş bütüncül bakış açısıdır. Endüstri 4.0 temelinde önerilecek ‘rasyonel spekülasyonların’ da aynı entelektüel niteliğe sahip olması beklenir. Bununla birlikte yeni sanayi devriminin özü gereği, yeni gelecekçi şehircilik yaklaşımının Unger’in (2004) önerdiği alternatif bakış açısına uygun olarak geleceğin sosyo- mekânsal yapısının oluşum sürecini ön plana çıkararak, olası insan ilişkileri ve yaşam örüntüleri üzerinden tartışma yürütmesi beklenmektedir. Bu doğrultuda ortaya çıkan yeni bakış açısı, statik ve tek bir gelecek imgesi yaratmaktan çok, Levitas’ın (2003) da belirttiği gibi daha dinamik, çok bileşenli, büyük anlatılara daha az bağlı olan ve belirsizlikleri kucaklayacak nitelikte müphem bir gelecek imgesini yaratma potansiyelini yaşama geçirmelidir.
Bu bakış açısı ile bildiri, Aydınlanma’dan bu yana ortaya konan ütopyacı yazını şehircilik bağlamında dönüşen içeriğini genel bir irdelemeye tabi tutarken, Endüstri 4.0’ın şehircilikteki gelecekçi düşünce pratiği üzerine etkisini tartışmak için eleştirel bir bakış açısı geliştirmektedir. Bu amaçla, çalışma yeni sanayi devriminin temel kavramlarını; üretim biçimi, toplum ve mekân bileşenleri üzerinden keşifsel araştırma metodu ile ortaya koyarak, yakın dönemde üretilen gelecekçi kentsel tasarım kavramsal/fikir projelerini eleştirel bir okuma ile yeniden değerlendirmektedir. Bu çerçevede, Endüstri 4.0 ile nitelenen yeni dönemin gelecekçi şehircilik yaklaşımının olası ilkeleri üzerine kavramsal bir çerçevenin geliştirilmesi amaçlanmaktadır.
MSc Thesis by H. Eren Efeoğlu

Futurist Thinking in Urbanism: A Retrospective & Prospective View in the Global Context of Transforming Socio-Economic Structure, A Thesis Submitted To The Graduate School Of Natural And Applied Sciences Of Middle East Technical University, 2018
The idea of the future has always emerged as a major concept for humanity. Each and every period ... more The idea of the future has always emerged as a major concept for humanity. Each and every period of the civilizations, there has been always a motivation for people to manifest their ideal futures. In the context of urbanism, the intellectual capacity of utopian thinking has influenced most of the discussions on urbanism during history. In this regard, the destructive impacts of industrial revolutions have become the triggering forces to construct the ideal image of the future city. When the first industrial revolution occurred, most of the people were not aware of the forthcoming changes that were going to affect their life significantly, as it happened in the second and the third industrial revolutions. While each industrial revolution brought unexpected outcomes, utopian thinking has generated responses to overcome those negative impacts. Today, we are on the verge of another industrial revolution. Unlike the previous ones, the fourth industrial revolution is expected to change not only the way to produce things but also to change ‘us’ (Schwab, 2016). Therefore, it is possible to claim that the forthcoming era will completely alter the current socio-economic structure. The subject is a newly emerging issue, yet the intellectual history of futurist thinking together with the contemporary future urban models and speculative projects would provide guidance to generate prospective ideas for the possible future. In this context, the main purpose of the research is to examine the existence and validity of futuristic thinking in urbanism in the context of emerging concepts of the Fourth Industrial Revolution and to revisit the reconstruction of the idea of future urbanism within the framework of utopian thought.
Editorial by H. Eren Efeoğlu
The book respectively addresses the following seven basic domains in which urban design operates ... more The book respectively addresses the following seven basic domains in which urban design operates in the way of a more definite and deliberate definition of the field: ideology, sociology, morphology, bio-ecology, methodology, pedagogy and praxis. Representing a specific research field by in itself, each domain actually involves a certain series of questions, which are still subject to be investigated by various studies and explorations.
Uploads
Conference Presentations by H. Eren Efeoğlu
Bununla birlikte, ütopyacı düşüncenin tarihsel dönüşümüne baktığımızda önceki devrimsel dönemlerde gördüğümüz geleceğin toplumu ve buna bağlı olarak kentsel yaşam örüntüsünün imgesine yönelik entelektüel üretimin söz konusu dönem içerisinde ne denli etkin olduğu sorgu konusudur. Bununla birlikte ortaya çıkacak yeni teknolojik altyapı ve yeni üretim ilişkileri ile bunun ortaya çıkaracağı yeni toplumsal yapının daha önce deneyimlenmemiş nitelikte bir kentsel mekân kurgusunu beraberine getireceği savlanabilir. Bu nitelikte bir kapsamlı dönüşümü, Mason’ın (2015) kavramsallaştırdığı üzere ‘post-kapitalizm’ olarak nitelemek, söz konusu yeni dönemi üretim, paylaşım ve mülkiyet ilişkileri açısından yeniden ele almayı gerekli kılmakta.
Wial’ın (2015) savladığı gibi, her ne kadar Dördüncü Sanayi Devrimi ile ortaya çıkacak ‘yeni üretim modeli’nin yaşam çevrelerinde yaratacağı mekânsal etkilerini şimdiden net bir şekilde ortaya koymak mümkün olmasa da bu konu üzerine spekülatif fikirler geliştirmek ve bu bağlamda Endüstri 4.0 olarak ifade edilen yeni sanayi devriminin şehircilik alanında önerdiği gelecekçi modellerin üretiminin bugüne kadarki ütopyacı düşünce geleneği göz önünde bulundurulduğunda entelektüel bir zorunluluktur. Bununla birlikte kentsel tasarım ve planlama alanında bu yönde bir düşünsel çabanın düzeyi ve niteliği sorgu konusudur. Gelecekçi düşüncenin ütopyacı gelenekten devraldığı düşünce mirası göz önünde bulundurulduğunda bugün şehircilik alanında geleceğe dair öngörü yetersizliğinin temel nedeni daha iyi anlaşılabilir. Önceki dönemlerde ortaya konan gelecekçi şehircilik projeksiyonlarının üç ana başlıkta kapsayıcı bir çerçeveyi yeniden ürettiği görülebilir: ‘üretim modeli’, ‘toplum’ ve ‘mekân’. Her ne kadar durağan ve kapalı bir sosyo-mekânsal yapı ve yerleşim imgesi üretmiş olsalar da klasik ütopya yazınından bugün alınacak temel ders, toplumsal yaşama dair üretilmiş bütüncül bakış açısıdır. Endüstri 4.0 temelinde önerilecek ‘rasyonel spekülasyonların’ da aynı entelektüel niteliğe sahip olması beklenir. Bununla birlikte yeni sanayi devriminin özü gereği, yeni gelecekçi şehircilik yaklaşımının Unger’in (2004) önerdiği alternatif bakış açısına uygun olarak geleceğin sosyo- mekânsal yapısının oluşum sürecini ön plana çıkararak, olası insan ilişkileri ve yaşam örüntüleri üzerinden tartışma yürütmesi beklenmektedir. Bu doğrultuda ortaya çıkan yeni bakış açısı, statik ve tek bir gelecek imgesi yaratmaktan çok, Levitas’ın (2003) da belirttiği gibi daha dinamik, çok bileşenli, büyük anlatılara daha az bağlı olan ve belirsizlikleri kucaklayacak nitelikte müphem bir gelecek imgesini yaratma potansiyelini yaşama geçirmelidir.
Bu bakış açısı ile bildiri, Aydınlanma’dan bu yana ortaya konan ütopyacı yazını şehircilik bağlamında dönüşen içeriğini genel bir irdelemeye tabi tutarken, Endüstri 4.0’ın şehircilikteki gelecekçi düşünce pratiği üzerine etkisini tartışmak için eleştirel bir bakış açısı geliştirmektedir. Bu amaçla, çalışma yeni sanayi devriminin temel kavramlarını; üretim biçimi, toplum ve mekân bileşenleri üzerinden keşifsel araştırma metodu ile ortaya koyarak, yakın dönemde üretilen gelecekçi kentsel tasarım kavramsal/fikir projelerini eleştirel bir okuma ile yeniden değerlendirmektedir. Bu çerçevede, Endüstri 4.0 ile nitelenen yeni dönemin gelecekçi şehircilik yaklaşımının olası ilkeleri üzerine kavramsal bir çerçevenin geliştirilmesi amaçlanmaktadır.
MSc Thesis by H. Eren Efeoğlu
Editorial by H. Eren Efeoğlu