
Mustafa Eren
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Sosyoloji bölümünden mezun. İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler bölümünde yüksek lisansını tamamladı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi doktora derslerini takip etti.
Hapishaneler/kapatılma, emek, sistem karşıtı hareketler, siyasi tarih, “dezavantajlı gruplar” üzerine çalışmalar yürütüyor.
İstanbul Toplumsal Araştırmalar Grubu (İSTAG), Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi (Turkey’s Center for Prison Studies-TCPS) ve Hapishane Çalışmaları Kütüphanesi’nin kuruluşunda yer aldı. Sosyoloji Mezunları Derneği’nde (SOMDER) yönetim kurulu üyeliği, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nde (CİSST) yönetim kurulu başkanlığı görevlerinde bulundu. 2012-2024 yılları arasında Açık Radyo’da, bir arkadaşı ile birlikte Emeğin Gündemi programını hazırladı ve sundu.
***
Mustafa Eren graduated from the Department of Sociology at Mimar Sinan Fine Arts University. He completed his master’s degree in Cultural Studies at Istanbul Bilgi University and followed PhD-level courses at Mimar Sinan Fine Arts University.
His research focuses on prisons/confinement, labor, anti-systemic movements, political history, and “disadvantaged groups.”
He was involved in the founding of the Istanbul Social Research Group (ISTAG), Turkey’s Center for Prison Studies (TCPS), and the Prison Studies Library. He served as a board member of the Sociology Alumni Association (SOMDER) and as the chair of the board of the Civil Society in the Penal System Association (CISST).
Between 2012 and 2024, he co-produced and hosted the radio program Emeğin Gündemi (“The Agenda of Labor”) on Açık Radyo.
***
Mustafa Eren ist Soziolog und unabhängiger Forscher. Er hat Soziologie an der Mimar Sinan Universität in Istanbul studiert und einen Master in Kulturwissenschaften an der Bilgi Universität abgeschlossen.
Seine Forschungsinteressen umfassen Gefängnisse, soziale Bewegungen, Arbeit, politische Geschichte und marginalisierte Gruppen. Derzeit lebt er in Zürich und veröffentlicht auf Türkisch, Englisch und Deutsch.
Address: Zürich/Schweiz
Hapishaneler/kapatılma, emek, sistem karşıtı hareketler, siyasi tarih, “dezavantajlı gruplar” üzerine çalışmalar yürütüyor.
İstanbul Toplumsal Araştırmalar Grubu (İSTAG), Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi (Turkey’s Center for Prison Studies-TCPS) ve Hapishane Çalışmaları Kütüphanesi’nin kuruluşunda yer aldı. Sosyoloji Mezunları Derneği’nde (SOMDER) yönetim kurulu üyeliği, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nde (CİSST) yönetim kurulu başkanlığı görevlerinde bulundu. 2012-2024 yılları arasında Açık Radyo’da, bir arkadaşı ile birlikte Emeğin Gündemi programını hazırladı ve sundu.
***
Mustafa Eren graduated from the Department of Sociology at Mimar Sinan Fine Arts University. He completed his master’s degree in Cultural Studies at Istanbul Bilgi University and followed PhD-level courses at Mimar Sinan Fine Arts University.
His research focuses on prisons/confinement, labor, anti-systemic movements, political history, and “disadvantaged groups.”
He was involved in the founding of the Istanbul Social Research Group (ISTAG), Turkey’s Center for Prison Studies (TCPS), and the Prison Studies Library. He served as a board member of the Sociology Alumni Association (SOMDER) and as the chair of the board of the Civil Society in the Penal System Association (CISST).
Between 2012 and 2024, he co-produced and hosted the radio program Emeğin Gündemi (“The Agenda of Labor”) on Açık Radyo.
***
Mustafa Eren ist Soziolog und unabhängiger Forscher. Er hat Soziologie an der Mimar Sinan Universität in Istanbul studiert und einen Master in Kulturwissenschaften an der Bilgi Universität abgeschlossen.
Seine Forschungsinteressen umfassen Gefängnisse, soziale Bewegungen, Arbeit, politische Geschichte und marginalisierte Gruppen. Derzeit lebt er in Zürich und veröffentlicht auf Türkisch, Englisch und Deutsch.
Address: Zürich/Schweiz
less
InterestsView All (10)
Uploads
Papers by Mustafa Eren
Originally published by Bianet on 1 October 2022.
PDF version available below.
Özellikle, 2020’deki COVID düzenlemeleri ve 2016’daki 671 sayılı KHK gibi “örtük af” örnekleri üzerinden, siyasi mahpusların infaz sisteminde eşitlik ilkesinden nasıl dışlandığı tartışılıyor. Gerçek bir barış süreci için ilk adımın siyasi mahpuslara özgürlükten ve eşitlikçi bir infaz rejiminden geçtiği savunuluyor.
Originally published in 2013 by the Civil Society in the Penal System Association (CİSST), this text is now made available in English with minor editorial updates. The full Turkish version is accessible via the websites of UNODC and CİSST, while this English version is shared via the author’s website.
The text examines the disproportionate incarceration of migrants, refugees, and asylum seekers in EU member states, based on data from Eurostat and the Council of Europe.
It highlights the gap between foreign nationals’ share of the general population and their overrepresentation in prison populations, pointing to structural inequality within European criminal justice systems.
Bu yazı, Türkiye’de son yıllarda sessizce açılmaya başlanan üç yeni yüksek güvenlikli hapishane tipini — S Tipi, Y Tipi ve “Yüksek Güvenlikli Kapalı” ceza infaz kurumları — mercek altına almaktadır.
F ve D Tipi hapishanelerle kıyaslandığında, bu yeni tiplerin toplam kapasitesinin 2020'den 2022’ye üç katına çıkarak 7.206’dan 26.742’ye yükseldiği görülmektedir. Bu hızlı genişleme yalnızca infaz politikaları açısından değil, aynı zamanda toplumsal muhalefetin bastırılması bağlamında da değerlendirilmelidir.
Yazı ilk olarak Bianet’te yayımlanmış, tam metin PDF sürümü buradan arşivlenmiştir.
Direnme hakkı, bir insanın tıpkı “yaşam hakkı” gibi temel, vazgeçilemez ve devredilemez haklarından biridir. Direnme hakkının tanınması, zorla müdahale seçeneğini ortadan kaldırmaktadır. Zorla müdahale seçeneği, kişinin iradesini ve kendi bedeni üzerinde söz sahibi olma durumunu ortadan kaldırmakta, kişileri devlet erki karşısında nesneleştirmektedir.
Açlık grevi/ölüm orucu, direnme hakkının kullanımı ve kişinin özne olmakta ısrarıdır.
TTE'nin, üstelik de Guantanamo gibi tüm dünyanın eleştirilerine maruz kalmış bir örnek üzerinden meşrulaştırılmaya çalışılarak ve tüm bilimsel değerlendirmeleri, Türkiye tarihindeki yerini yok sayarak tekrar gündeme getirilmesi bir akıl tutulması halini göstermektedir. Umarız politika yapıcılar bu akıl tutulmasından çabuk kurtulur, tüm insan hakları savunucuları bu girişime karşı kararlı duruşu sergileyebilir.