
Mustafa SARICA
ATATURK UNIVERSITY
YUZUNCUYIL UNIVERSITY
AYDIN ADNAN MENDERES UNIVERSITY
PAMUKKALE UNIVERSITY
SORBONNE UNIVERSITY
Phone: +905057841557
Address: TURKIYE
YUZUNCUYIL UNIVERSITY
AYDIN ADNAN MENDERES UNIVERSITY
PAMUKKALE UNIVERSITY
SORBONNE UNIVERSITY
Phone: +905057841557
Address: TURKIYE
less
InterestsView All (7)
Uploads
Books by Mustafa SARICA
Kuramsal olarak kimi koşulların varlığına bağlanan uluslaşma süreci, temel
olarak soy birliği, dil birliği, yurt birliği, inanç birliği, çıkar birliği gibi bileşenlerin
bir sonucu olarak görülmüştür. Yukarıda sayılan birliklerin bütününü de boşa çıkaran tarih, toplum, toprak, inanç gerçeklikleri, uzlaşılan bir tanım yapmayı zora sokmuştur. Günümüzde yeryüzünün değişik bölgelerini yurt tutan toplumların hangi uzlaşımların ve zorunlulukların sonucu oldukları tartışılmaktadır
Dış evrenden habersiz görünen bitkilerin dal ve yapraklarının gece ay, gündüz ise güneşe yönelmesi, kökleri ve kılcal köklerinin su ile toprakta onları ilgilendiren maddelere yönelişi doğadaki ilginç etkileşim örnekleri arasındadır.
Tozlaşmaya aracılık eden böceklerin varlığından, boşlukta tohumları uzaklara taşıyan ortamın aerodinamik koşullarından bitkilerin haberi var gibidir. Dilsel her anlatım bir söylem/sözce olarak anlaşıldığı gibi varlığını başka varlıklara çeşitli belirteçlerle hissettiren her dışavurum da bir tür gösterge bir tür söylem olarak anlaşılır. Diğer varlıklar bu dikkat çeken, göze görünen, sezilen ya da belli araç, gereçlerle fark edilen nesnelerin çıkış/görünüş eylemlerini bir sözce/gösterge olarak anlamlandırırlar.
Bu durumda böylesi göstergeler kimi böcekler için yemeğe çağrı anlamı taşırken, tozlaşma amacı taşıyan bitkiler için çok daha uzak ve öngörülmüş amaçlar taşıyor görünmektedir.
Geleneksel dilbilgisi, sözlükbilim, dil öğretimi, sözcükbilim alanları başlarda bağlam dikkate alınmadan işlenen alanlardı. Söylem dilbilimi ve bağlamsal anlam terimleri yerleştikçe anlam/bağlam ilişkisinin önemi anlaşılmaya başladı. Özellikle Emile Benveniste’in söylem tanımı ve söylem/anlam ilişkisi üzerine yaptığı çözümlemeler anlamı belirsizlikten, çok anlamlılıktan ve aşırı yorumdan koruma yollarını gösterdi. Bağlamın anlamı sınırlama, biçimlendirme, durulaştırma işlevi önem kazandı.
İnsan topluluklarının etkisi altında bulundukları bütün koşullar
dillere de yansır. Bu nedenle her zaman dilbiliminin bilgisine,
söz dağarcığına, ses bilgisine, toplum bilgisine, yer bilgisine,
iklim bilgisine ve etkileşim içinde bulundukları diğer dillerin
özel koşullarına bağımlılık gösterirler. Aynı dilin konuşurları
aynı çağda bulunsalar bile yerleşim koşullarının değişikliği
onları belli alanlarda birbirinden ayıracaktır.
Diller edilgen ve etken varlıklardır. Konuşurlar kendilerini
içinde buldukları dili kullanırken onu değiştirme, geliştirme ve
geriletme yeteneğine de sahiptirler. Bireysel kullanımlar yaygınlık
kazanıp kitlesel olarak kullanıldıklarında dolaşım içinde
canlılık ve süreklilik kazanırlar. Bütün sözcüklerin bu açıdan
genişleme ve daralma ya da yok olma olasılıkları vardır ve bu
sonuçlar binyıllardır süregelen dil olayları arasındadır.
Toplumlar bir anda kitlesel olarak yok olmadıklarından diller
bayrak yarışı gibi yaşayanların gök yüzüne bıraktıkları bir
ses varlığı olarak kuşaktan kuşağa aktarıla gelen kırılgan bir iletişim
düzeneği olmuştur. Her kuşakta aşınan, unutulan, yok
33
olan sözcükler yanında yeni ortaya çıkan ve iletişim koşullarının
doğurduğu sözcükler iletişimde oluşan boşlukları kapatmada
dilin kendi kendini yamayan ve onaran yanına dikkat
çekmiştir. İnsanlığın bu ortak malı, insanı şaşırtmayı sürdürmekte
ve insanlık geçmişteki atalarının da katkılarıyla var ettiği
bu ince, değişken, gizemli düzeneğin neler yapabildiğini gördükçe
bu varlığa derin, uzak, tanrısal nitelikler yüklemekten
kendini alamamaktadır.