Papers by Gülen Göktürk Baltas

Mülkiye Dergisi, 2025
1923-1939 yılları arasında, İki Savaş Arası Dönemde (1918-1939) Türkiye ve Yunanistan birbirlerin... more 1923-1939 yılları arasında, İki Savaş Arası Dönemde (1918-1939) Türkiye ve Yunanistan birbirlerine karşı on yıllarca süren savaşların ardından bir yandan ulus-devlet olma süreçlerini tamamlarken, bir yandan da modern birer devlet olma yolunda kendi prototip vatandaşlarını şekillendirme sürecine girmişlerdir. Özellikle 1930’lardaki ilişkilerinde hem diplomatik hem de özel bir çaba ile spor alanında dostane bir çizgi takip eden iki ülke bunu destekler bir biçimde beden politikaları konusunda birbirlerini yakından takip etmişlerdir. Bu süreçte Türk ve Yunan takımları devletlerinin bu konudaki teşviklerinin etkisiyle defalarca futbol ve daha sonra basketbol maçları yapmış ve iki ülkenin sporcuları Balkan Oyunlarında karşı karşıya gelmişlerdir. Savaşlar arası dönemde her ne kadar Yunanistan’da siyasi istikrar inişli çıkışlı olsa da, her yeni iktidarın beden politikaları konusundaki çizgisi benzerlik göstermektedir. Beden politikaları bağlamında her iki ülkede de -pek çok başka ülkede olduğu gibi- dönemin faşist rejimleri olan İtalya ve Almanya’dan etkilenme gözlemlenmektedir. Mussolini’nin faşist rejiminin, sporu hükümetin ayrılmaz bir parçası olarak kullanan ilk rejim olduğu iddia edilir. Mussolini’nin modelinden kaynaklanan stratejilerin çoğu, Nazi Almanya’sında da benimsenmiştir. Öjeni, vatandaşın beden ve ruh sağlığının ve hatta ahlaki değerlerinin önemsenmesi, kadın bedenine medikal yaklaşımlar, çocuk yetiştirmeye ve gençlere yönelik özel ilgi o dönemde esen faşizm rüzgârının iki ülkedeki yansımalarıdır. Yunanistan, bu dönemdeki beden ve spor politikalarını Antik Yunan Medeniyetinin görkemli dönemlerine atıf yaparak meşrulaştırırken; Τürkiye, Osmanlı geçmişinin üzerinden atlayarak Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi ile Türklüğün ve Türkçenin kadimliğine vurgu yapmıştır. Ek olarak, yıllar süren savaşlar sonucunda azalmış ve yıpranmış nüfusu verimli üreticiler ve olası savaşlara yönelik güçlü askerler haline getirme kaygılarının, dönemin politikalarını şekillendirmedeki etkisi yadsınamaz. Yani, beden politikaları rejime gönülden bağlı yurttaşlar yetiştirmeyle ilişkiliyken, beden eğitimi de vatandaşın ideolojik şekillenmesinin bir uzantısıdır. Elinizdeki makale Türkiye ve Yunanistan’ın spor ilişkilerini Türkiye’de Cumhuriyet, Yunanistan’da ise spor gazeteleri üzerinden incelemektedir. Beden politikaları ikincil literatür üzerinden karşılaştırılmaktadır. Yöntem olarak niteliksel içerik analizi ve literatür incelemesi kullanılmakta ve kuramsal olarak Foucault’un biyoiktidar ve biyopolitika kavramlarından yararlanılmaktadır. Özellikle İki Savaş Arası Dönemde Foucault’un modern devletler üzerine yaptığı tespitler faşist rejimler ve dönemin ikliminden etkilenen ülkelerde bir apaçıklık olarak ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: Türkiye-Yunanistan, Beden Politikaları, İki Savaş Arası Dönem, Biyopolitika, Spor İlişkileri.
Turkish Historical Review, 2023
One hundred years after people were forcibly driven from their ancestral lands, this article trac... more One hundred years after people were forcibly driven from their ancestral lands, this article traces the gender aspect of the Turkish-Greek population exchange from an ethnographic perspective. This aspect certainly differs with respect to the refugees' place of origin, place of residence, social class, and the cultural capital they brought from their previous lives. The experiences were diverse, in some cases similar, and cut across religious boundaries. Based on memoirs, literary works, and oral history, this article draws a comparative picture of refugee lives before and after their displacement.

Journal of Modern Greek Studies, 2023
The Greek Orthodox Community was uprooted from Cappadocia with the signing of the Convention of t... more The Greek Orthodox Community was uprooted from Cappadocia with the signing of the Convention of the Exchange of Populations between Turkey and Greece at Lausanne on 30 January 1923. Until then Potámia had been one of the prosperous villages of the area, thanks to financial contributions of Potámian migrants in foreign lands. In the late nineteenth and early twentieth centuries the village had stone houses, a new church, and a school. The villagers had neighborly relations with the Turks of surrounding villages, with a degree of competition at the communal level which was reflected in their narratives, myths, and songs. These narratives are revealing of their senses and perceptions of their neighbors in the last decades of their existence in their homeland, and they are meaningful in allowing researchers to detect the cohabitation practices of two religious communities at the time.
100. Yılında Mübadele, 2023
Journal of the Ottoman and Turkish Studies Association, 2022
The value of folk songs for understanding the emotional impact of major events on ordinary people... more The value of folk songs for understanding the emotional impact of major events on ordinary people is indisputable. This article traces the varied impact on women left behind due to male migration from Cappadocia to big cities of opportunity in the late Ottoman Empire through a specific category of songs: the songs of “the expatriate’s wife”. While illuminating the stories of culturally muted Orthodox Christian women in Cappadocia through the testimonies found in the Oral Tradition Archive of the Centre for Asia Minor Studies, this study carries out a study of emotional archaeology with the songs found in the same archive.
Toplumsal Tarih, 2023
MÜBADELE PROTOKOLÜ KAPSAMINDA
OLMAMALARINA RAĞMEN, PROTESTAN
RUMLAR NEDEN TÜRKİYE'Yİ TERK
ETMİŞTİ... more MÜBADELE PROTOKOLÜ KAPSAMINDA
OLMAMALARINA RAĞMEN, PROTESTAN
RUMLAR NEDEN TÜRKİYE'Yİ TERK
ETMİŞTİ? MAKALEDE BU SORUNUN CEVABI
BULUNMAYA ÇALIŞILIYOR.
Gendering the Displacement: A Critical Perspective to the Greco-Turkish Experience of War and Displacement (1919-1923)

Ethnologia Balkanica, Jan 1, 2019
This study aims to show that “gender” can be utilized as a valuable lens through which the histor... more This study aims to show that “gender” can be utilized as a valuable lens through which the history of the 1923 Greco-Turkish population exchange is reconsidered. The Greco-Turkish Population Exchange in 1923 marked a turning point in the histories of these two countries. At the end of the Greco-Turkish War (1919–1922), approximately two million people were forced to leave their homelands. Not only during the war but also in the course of the displacement, women’s experiences were different than those of men. Women assumed different roles such as fighters, victims, survivors, caretakers of their children and the elderly. While sustaining a daily routine of life and leaving their homelands as refugees, women were subject to traumatic experiences, including gender-specific ones. But they were not only victims of the war and displacement in contrast to their portrayal by scholars. In a period of war, unrest and refugeehood, women developed survival strategies as well. The victimology developed by historical scholarship in tandem with public memory, shapes the representation of refugee women in national iconography, which can be observed in monuments dedicated to the Asia Minor Catastrophe.
Toplumsal Tarih, Sayı 318, 2020
Bu makale, tarihte Erythraia olarak bilinen Karaburun yarımadasında yaşamış bir halk kahramanı ol... more Bu makale, tarihte Erythraia olarak bilinen Karaburun yarımadasında yaşamış bir halk kahramanı olan Kabadayı Yorgi ile ilgilidir. Kabadayı Yorgi, on dokuzuncu yüzyılın sonları ile yirminci yüzyılın başlarında bir sosyal eşkıya gibi davranmıştır yani zenginden çaldığını ihtiyaç sahiplerine dağıtmıştır. Yorgi’nin hatırası bugün hala Karaburun köylerinde Türklerin ve Yunanistan’da ikinci ve üçüncü nesil Küçük Asya mültecilerinin söylediği anonim bir zeybek türküsünde yaşatılmaktadır. Makale, bir taraftan Kabadayı Yorgi’nin hikâyesini onun için yakılan türkünün farklı versiyonları üzerinden aydınlatırken, bir taraftan da Osmanlı dünyasında, Anadolu’nun Ege kıyılarında ve İstanbul’da sosyal eşkıyalık ve “delikanlılık” tezahürlerini inceleyecektir.

Toplum ve Bilim, 2017
Ondokuzuncu yüzyılda, Büyük Kapadokya’daki Rumlar arasından binlerce erkek deniz kenarı bölgelere... more Ondokuzuncu yüzyılda, Büyük Kapadokya’daki Rumlar arasından binlerce erkek deniz kenarı bölgelere, önemli finans merkezlerine ve deniz aşırı ülkelere daha önce yaşandığından daha yoğun bir biçimde göç etmeye başlamışlardı. İstanbul, İzmir gibi büyük liman şehirlerinde yaşayan Kapadokyalılar arasında hem ticaretle ilgilenenler, hem de hamallık, amelelik veya arayıcılık gibi ağır işlerde çalışanlar bulunuyordu. Göçün ilk döneminde erkekler, eşlerini ve ailelerini yanlarına almadan gurbete gitmiş, dönem dönem gidip gelmek suretiyle sıla ile bağlarını korumaya çalışmışlardı. Geride kalan kadınlar ise çocukların, yaşlıların, malın mülkün ve bazen de köyün sorumluluklarını üstlerine almışlar; kimi fakir olanları el kapılarında çalışmaya başlamışlardı. Bu dönemde dinleri Ortodoks Hıristiyanlık olan bu kadınlar, çevredeki Türk komşularıyla geçmişe göre daha çok irtibat kurmak durumunda kalmış, bazıları Türklerle evlilikler yapmışlardı. Böylelikle, gurbetlik, erkeklerin olduğu kadar kadınların da hayatını değiştirmişti. Büyük bir çoğunluğunun anadili Türkçe olan Anadolu Hıristiyanları kendilerini Türkçe şarkı, türkü, söylence ve hatta dualarla ifade ederlerdi. Eşlerini gurbete gönderdikten sonra türlü maddi ve duygusal zorluklarla mücadele eden, bazıları gurbete giden eşleri tarafından tamamen terk edilen kadınlar, öfke, özlem ve kıskançlık gibi duygularını türküler üzerinden dillendirmişlerdi. Anonim olup, hem Müslüman, hem de Hıristiyan Anadolulular tarafından dün olduğu gibi bugün de söylenen bu türküler, bölgedeki kolektif bilincin ürünüydüler. Tüm bunlardan hareketle, bu çalışmanın iki amacı bulunmaktadır. İlki, kadınlara ait sözlü tarih malzemesi ve bunların içinde bulunan ve kadınlara ait olduğu düşünülen gurbet türküleri üzerinden ondokuzuncu yüzyılda Büyük Kapadokya Bölgesi’ndeki Rum yerleşimlerinden yaşanan erkek göçlerinin geride kalanlar üzerindeki etkilerini göstermek ve böylece tarihyazımında geri planda kalan kadınları görünür kılmaktır. İkincisi ise, ele alınan gurbet türkülerinin kültürleri çapraz kesen evrensel folklorik değerler olduklarını kanıtlamaktır. Bu amaçları gerçekleştirebilmek için, makalede Atina’daki Küçük Asya Araştırmaları Merkezi’ndeki Sözlü Gelenek Arşivi’nin Kapadokya dosyalarının “gurbet” ile ilgili kısımları dikkatlice incelenmiş, tanıklıklar ve türküler bu dosyalardan derlenmiştir.
Anahtar kelimeler: Geride kalan kadınlar, gurbet türküleri, kadın türküleri, Anadolu Hıristiyanları, Kapadokya
WELL-PRESERVED BOUNDARIES: FAITH AND CO-EXISTENCE IN THE LATE OTTOMAN EMPIRE
Clash of Identity Myths in the Hybrid Presence of the Karamanlis
Books by Gülen Göktürk Baltas

Cappadocia was a place of co-habitation of Christians and Muslims, until the Greco-Turkish Popula... more Cappadocia was a place of co-habitation of Christians and Muslims, until the Greco-Turkish Population Exchange (1923) terminated the Christian presence in the region. Using an interdisciplinary approach drawing on history, political science and anthropology, this study investigates the relationship between tolerance, co-habitation, and nationalism. Concentrating particularly on Orthodox-Muslim and Orthodox-Protestant practices of living together in Cappadocia during the last fifty years of the Ottoman Empire, it responds to the prevailing romanticism about the Ottoman way of handling diversity. The study also analyses the transformation of the social identity of Cappadocian Orthodox Christians from Christians to Greeks, through various mechanisms including the endeavour of the elite to utilise education and the press, and through nationalist antagonism during the long war of 1912 to 1922.
Conference Presentations by Gülen Göktürk Baltas

100. Yılında Türk-Yunan Nüfus Mübadelesini Yeniden Düşünmek, 2024
Bu çalışma, pek çok kaynakta Aziz Yorgos’un memleketi olarak gösterilen Potamia, bugünkü adıyla ... more Bu çalışma, pek çok kaynakta Aziz Yorgos’un memleketi olarak gösterilen Potamia, bugünkü adıyla Başköy’de Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi öncesinde Rumların Türk komşularına yönelik bakış açılarını Atina’daki Küçük Asya Araştırmaları Merkezi’nin sözlü tarih dosyalarındaki anlatı ve ifadelere dayanarak incelemektedir. Başköy bugün Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesine bağlı olup, kongrenin yapılacağı Sinasos-Mustafapaşa’ya tercih edilen yola bağlı olarak 32 veya 38 kilometre uzaklıktadır. Adını köyün içinden geçen çaydan alan Potamia, elde ettiğimiz kaynaklardan birine göre mübadeleden önce sekiz yüz Rum ve yüz Türk’ün beraber yaşadığı bir köydü. Başka bir kaynağa göre ise, köyde Türk yoktu ancak Mavrucan (bugün Güzelöz) ve Kavak gibi Türk köyleri ile yakın temas kuran bir köydü. Küçük Asya Araştırmaları Merkezi’ne mülakat veren Potamialılara göre, Türkler kategorik olarak Rumların gözünde ikiye ayrılmaktaydı. Komşuları olan iyi Türkler ve onlara zarar verdiklerini düşündükleri diğer Türkler. İkinci kategori dışardan olup içine Balkanlardan gelen muhacir Türkler, yöredeki eşkıyalar, geçmişin delibaşları ya da çağlarının Genç Türkleri girmekteydi. Komşuları olan Türkleri iyi sıfatlarla andıkları gözlemlenmekle beraber onlara olan yaklaşımlarındaki rekabet unsuru özellikle dinleri ve azizleri hakkındaki söylem ve hikayeleri ile şarkılarında belirgindi ve genel olarak geçmişe yönelik anlatılarında da Türklerle ilgili kronolojik hatalar vardı. Βunlardan en ilginci Türklerin Anadolu’daki varlığından çok zaman önce dördüncü yüzyılda yaşamış olan Aziz Yorgos’un zamanında Hıristiyanların Türkler tarafından katledildiği ve Aziz’in kendisine de zarar verildiği idi. Antropolog Robert M. Hayden’in “antagonistik müsamaha” ve “rekabetçi beraber yaşam” teorisinden yola çıkarak bu ve benzeri anlatılardaki rekabet unsurunu inceleyen bu çalışma, Potamia örneğine odaklanarak Mübadele öncesinde Kapadokya’daki rekabetçi birlikte yaşam pratiği üzerine bir tablo çizmektedir.

A New Old Neighbor: Turkish Republic and the Balkans
This paper examines the impact of Greek-Turkish sports relations, which developed during the 1930... more This paper examines the impact of Greek-Turkish sports relations, which developed during the 1930s, as a means of bringing closer the two countries and tightening the relations between the two nations. The signing of the Treaty of Lausanne marked the transformation of the foreign policy of Greece and Turkey, which prioritized the consequences caused by previous wars by securing their borders and maintaining their integrity. In the beginning of October 1929, at the 27th World Peace Conference, convened in Athens, the proposal of the Greek politician Alexandros Papanastasiou aiming at studying common interests of the peoples of the peninsula through the realization of annual Balkan conferences was accepted. The efforts developed by the sports authorities of the states of the peninsula for the establishment of the Balkan Games were also included in this broader framework of promoting the Balkan friendship. The games were initiated in Athens in 1929 and increasingly became an integral part of the political, cultural and social life of the area, functioning, among other things, as a meeting ground for Greek and Turkish athletes. The effort to normalize Greek-Turkish relations was also strengthened by the frequent football games that took place between Greek and Turkish football teams, apparently following encouragement of the politicians of both sides. Primary sources of our research are the archives of sports authorities, as well as the press of the era. Through this paper, sport is presented as a tool for friendship between Greece and Turkey after the wars between them and provides evidence for the occasional positive influence of sport in international relations.
Uploads
Papers by Gülen Göktürk Baltas
OLMAMALARINA RAĞMEN, PROTESTAN
RUMLAR NEDEN TÜRKİYE'Yİ TERK
ETMİŞTİ? MAKALEDE BU SORUNUN CEVABI
BULUNMAYA ÇALIŞILIYOR.
Anahtar kelimeler: Geride kalan kadınlar, gurbet türküleri, kadın türküleri, Anadolu Hıristiyanları, Kapadokya
Books by Gülen Göktürk Baltas
Conference Presentations by Gülen Göktürk Baltas