Economic Mentality, Institutions and Cash Waqfs in the Ottoman State
Adam akademi, sosyal bilimler dergisi, Jun 30, 2019
Son yıllarda ön plana çıkan iktisadi kalkınma ve ülkelerin kalkınma tecrübelerinin karşılaştırılm... more Son yıllarda ön plana çıkan iktisadi kalkınma ve ülkelerin kalkınma tecrübelerinin karşılaştırılması ile ilgili çalışmalarda kurumsal bakış açısı önemli bir yer tutmaktadır. Söz konusu çalışmalar her ne kadar ülkeler arası gelişmişlik farklarına tarihsel yönden farklı açıklamalar getirmeye çalışsalar da tarihi kurum ve tecrübelere bakışları, bu kurumların kendi tarihsel bağlamları içinde incelenmesi ve bu kurumları ortaya çıkaran fikirsel altyapının, iktisadi sistem tasavvurunun incelenmesi anlamında eksik kalmaktadır. Bu çalışma Osmanlı Devleti tecrübesinde kurum olarak vakıfların ve özelde para vakıflarının önemini ve işlevini tarihi vesikalarla incelemekle beraber bu kurumların ortaya çıkmasına sebep olan iktisadi düşünce altyapısına dikkat çekiyor. Bunu yaparken, kurumsal teori çerçevesinde iktisat tarihi, siyasal iktisat, iktisadi kalkınma ve iktisadi fikirlerin kurumların oluşumuna yaptığı etki ile disiplinler arası bir bakış açısı ile para vakıflarını ortaya çıkaran iktisadi zihniyeti gözden geçiriyor. Bu çalışma gösteriyor ki, para vakıfları dışlayıcı değil kapsayıcı kurumlar olarak yüzyıllar boyunca tarihi şartlara uyum göstermiş, Osmanlı Devleti siyasal ve iktisadi sisteminin sürdürülebilir kılınmasında önemli etkenlerden biri olmuşlardır ve günümüzdeki sürdürülebilir ve eşitlikçi gelir paylaşımı tartışmalarına da ışık tutmaktadırlar.
Uploads
Papers by Çiğdem Gürsoy
Birleşmiş Milletlerin 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını (SKA) yayınlamasının ardından raporlar verilen
amaçlar doğrultusunda revize edilmeye başlanmıştır. Şirketler iş planlarını SKA gözeterek oluşturduklarında kavrama
mesafeli şirketlere göre finansal performansları, toplumsal faydaya katkıları ve çevre hassasiyetleri üst düzeyde
olmuştur. Çalışmanın amacı; Borsa İstanbul’da yeni bir finansal araç olarak oluşturulmuş BIST Sürdürülebilirlik 25
Endeksi’nde yer alan şirketlerin finans, topluma katkı ve çevre konusundaki davranışlarını irdelemektir. Bu amaçla,
listedeki şirketlerin GRI dahil sürdürülebilirlik raporları, şirket internet sayfaları ve BM Küresel İlkeler Anlaşması’nı
kabul durumları gibi kamuya açık beyanlarından yola çıkılmıştır. İş süreçlerini ve bilgi paylaşımlarını SKA ile entegre
eden şirketlerin daha şeffaf, hesap verilebilir ve güvenilir olma yolunda çaba gösterdikleri tespit edilmiştir.
Bu kapsamda yabancı girişimcileri piyasalardan uzaklaştırmak gibi ani yaptırımlar yerine yerli girişimcilere imkân sağlanması yönünde birtakım uygulamalara gidilmiştir. Kanunlar çıkarılmış, bankalar açılmış, kredi destekleri ile yabancı sermayenin payı zaman içinde azaltılmıştır. Bu aşamada yerli üreticiye ucuz girdi sağlamak amacıyla tamamının ya da büyük kısmının devlete ait olduğu ve işleyişlerinin denetlendiği iktisadi teşebbüslere gereksinim duyulmuştur. Önceleri temkinli yaklaşılan Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) 1930’lara gelindiğinde büyük kombinalar şeklinde kurulmaya başlanmıştır. Dünyada devletçi politikalara geçildiği dönemde Türkiye’de de ithal ikameci politikalar benimsenmiş, özellikle fazla sermaye gerektiren sektörlerde etkisi genişlemeye başlamıştır. Amaç, kısıtlı kaynakları en etkili şekilde kullanarak ekonomik büyüme hızını sürdürülebilir kılmak ve yatırımları kârlı hale getirebilmektir (Yüksel, 1999, s. 206). Devletçi politikaların tam anlamıyla hayata geçmesi Atatürk’ün modernleşmeye yönelik planlı çalışmalarının başlangıcı olan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı ile mümkün olmuştur. Tasarlanan plan ekonominin tümünü kapsayan makro bir çerçeveden ziyade zorunlu tüketim mallarının yurtiçinde üretilmesine yöneliktir. Sanayi sektörü ağırlıklı olarak 1934-1938 döneminde uygulanan ilk planda öncelik, üç beyazlar (un, şeker, pamuk) ve üç siyahlar (petrol, kömür, demir) üretimine verilmiştir. Yatırımlarda ham madde kaynaklarına ve ulaşım ağlarına yakın olan kalkınmada öncelikli bölgelere önem verilerek yurt çapında pozitif dışsallık unsurlarının gözetildiği anlaşılmaktadır. Bu anlamda Atatürk döneminde kurulan KİT’ler sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel gelişmenin de aktörleri olarak modernizmin ve kalkınmanın öncüsü olmuşlardır. Çalışmada bahsi geçen dönemde KİT’lerin oluşumuna katkı sağlayan politikalar; Türk İktisat Kongresi, Devletçi İktisat Politikaları ve Kamu İktisadi Teşebbüsleri, Bankalar ve Sanayi Planları başlıklarında detaylı incelenerek cumhuriyetin 100. yılında KİT’lerin geçmişten günümüze kadar olan serüveni ele alınmıştır.
Kişisel yeteneklerin ön planda olduğu sosyo-kültürel hayatın birikimlerini yansıtan sektörlerden biri de gastronomidir. Bu birikimlerin ekonomik hayatta daha fazla değer kazanabilmesi gastronominin yaratıcı ekonomi alanı olarak kabulü ile ilişkilidir. Çalışmanın amacı gastronomi ve ekonominin ortak noktalarını gastroekonomi başlığında kavramsallaştırmak, gastronomiyi yaratıcı ekonomi alanı olarak tartışmaya açmaktır. Neticede her iki disiplinin birlikteliği refah seviyesini yükseltici, bölgesel kalkınmaya yardımcı, sosyal koşulları ve doğal çevreyi iyileştirici bir güç oluşturarak sürdürülebilirliğe katkı sağladığı tespit edilmiştir.
Öz: İnsanların var oldukları ilk günden beri aldıkları kararlarda sadece kendi faydalarını gözetmedikleri empati kurarak diğer insanları da düşündükleri bilinmektedir. Bu tarz olumlu sosyal davranışlar alturizm, empati ve başkalarını sevmek olarak değerlendirilmektedir. Alturizm olarak da kavramsallaştırılan ödül veya karşılık beklemeden sergilenen ve kişinin bir bedel ödeyebileceği alturistik davranış, diğerinin faydasını öncelemektedir. Ana akım iktisat bireylerin kendi çıkarlarını maksimize etmesinden bahsetmesine rağmen, çıkar gözetmeden diğerinin refahını arttıracak her türlü davranış da özünde iktisadi bir eylemdir. Çalışmanın amacı Osmanlı vakıf kurucularının başkalarının çıkarını gözeten veya bencil olmayan davranışlarını davranışsal iktisat oyunları ve kavramlarından yola çıkarak alturistik özellikler açısından araştırmaktır. Sonuç olarak, ültimatom, diktatör, güven ve kamu malı oyunlarında ortaya çıkan empatiye bağlı alturistik davranışın vakıf kurucularının alturistik davranışlarıyla aynı olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler (Keywords): Para vakfı, vâkıf, sosyal girişimcilik, sosyal girişimci, sosyal fayda
NEITHER DIRECTLY IN THE SECTORS NOR ENTIRELY OUT OF THEM WITHIN A STATE OF SINGLE PIECE; IT IS IN THE SHATTERLESS FLOW OF A WIDE AREA: FROM THE OTTOMAN CASH WAQFS TO SOCIAL ENTERPRISES
From the early 21st century onwards, a new field opened by the name of social entrepreneurship as the service limits of the private sector, public institutions and non-governmental organizations (NGO) had become fairly blurred. The end of the economic change and transformation in this field saw the emergence of social enterprises that were neither within nor totally out of the traditional sectors but brought these three together under the same roof. These enterprises also gained profit in an economic sense in the name of producing communal/social benefit and enabling its sustainability. The profit is not the primary objective but an instrument in the way to reach social benefit. By this means, only the entrepreneurs who managed to sustain their organizations by means of their own commercial transactions without depending on the financial support provided by endowment were able to strengthen their hands.
Considering the historical data, cash waqs that functioned in a similar way to social enterprises for almost 500 years in the past but do not operate at the present time draw attention. It has been identified that these waqfs utilized the profit, which had been made through the operation of endowed cash, for the sake of social benefit. When examined their operation principles, it is possible to state that cash waqfs were institutions that integrated entrepreneurship and altruism into one another. From this point of view, this study has researched the similarities between cash waqfs and the social entrepreneurship of our present day. Based on the detection that the related cash waqfs ultimately had several common points with social enterprises within the context of management and social benefit, and thus, the necessity of benefiting from cash waqfs in this sense has been emphasized.
Key Words: Casq Waqs, waqf founders, social entrepreneurship, social entrepreneur, social benefit.
States have cared to keep the living conditions of orphans as high as possible within the framework of the rules of law established in line with their religion and customs-traditions. As for the orphans in the Ottoman Empire, they were materially and spiritually protected until they reached lawful age within the supervision of close relatives, foster family practice, the support of philanthropists and government agencies as well as the adoption policies. In addition to legal arrangements, a guardian practice was put into action in order to maintain the lives of orphans who inherited property-money without the need for any external financial support. This study focuses on the property and money bequested to orphans in the Ottoman Empire during the 16th and 17th centuries. In this context, special attention has been paid to the measures taken to maintain the function of the property without fraying out and to preserve the money without monetary depreciation in order to meet the needs of orphans. Procedures for assessing money, items sold, rented or repaired when needed, divided shares and the orphan goods other than property have been examined. Out of the 40 latinized volumes of İstanbul Kadi Records, the documents which involve reference words like orphan-guardian have been used as a resource.