Adem ve Vucûd, Arslan Topakkaya'nın ilk şiir kitabıdır. Şiirlerinde hakikatin bilgisine ve derinl... more Adem ve Vucûd, Arslan Topakkaya'nın ilk şiir kitabıdır. Şiirlerinde hakikatin bilgisine ve derinliğine ulaşmaya çalışan insanın görünümlerini, ufak anımsatmalarla sunmaya çalışan şair, kimi zaman endişeli kimi zaman teslimiyetçi bir tavır takınır. İnsanın temel duygularını ve yönelimlerini kendilik bilgisinin yansımalarıyla yakalamaya çalışır ve oldukça samimi bir üslupla okuyucu düzleminde benliğin derinlerine doğru hareket etme imkânı sağlar. Şiirler; siyasi ve politik bir söylem üzerine kurulu olmayıp ideolojik perspektiften uzakta hakikatin bireyin dünyasındaki yerini ufak dokunuşlarla aydınlatmaya çalışır. Bireysel bir erginlik ve ruhsal bir dinginlikle okuyucuya seslenen şiirlerde, gündelik hayatın telaşı ve endişesi, hüküm sürmez. Korku, kaygı, öfke, utanç ve nefret gibi duyguların ayak seslerinin duyulmadığı bu şiirlerde hüzün ve keder gibi duygular da ön plana çıkmaz. Duygulardan çok duyum algısıyla yazılan Adem ve Vucûd şiir kitabında hakikatin bilgisine rehberlik etme ve insan hayatının dünyevi gerçekleri üzerine kafa yorup sezdirme söz konusudur. Bu nedenle şair, kaygı yüklü bir arayış yerine sakin ve telaşsız bir şekilde bulduklarını açma endişesiyle hareket eder. Şair, bilinçli bir seçim yapmış ve ölümlü olduğu gerçeğini kabullenerek imanla teslim olma aşamasına gelmiştir. Kitapta yer alan şiirler, öznenin bir seçim yaparak ahlaki olandan aşk aşamasına geçmesi başta olmak üzere, imanın beraberinde getirdiği ve zorunlu kıldığı hüsn-ü talil ile tabiatta Tanrı'nın tezahürlerine bakışı ve büyük felsefi meseleleri konu edinir. Çalışmada bu doğrultuda başlıklara yer verilerek şiirlerin tematik yapısı görünür kılınmıştır.
Osmanlı Devleti’nde çağdaşlaşmanın gerçekleştirilmesi için bir araç olarak görülen basın yayın ha... more Osmanlı Devleti’nde çağdaşlaşmanın gerçekleştirilmesi için bir araç olarak görülen basın yayın hareketi, değişim ve dönüşüm sürecindeki fikrî oluşumun özümsenmesinde önemli bir yapıyı teşkil etmiştir. Bu basın yayın hareketi içerisinde en uzun ömürlü kadın süreli yayını olma özelliğini taşıyan Hanımlara Mahsus Gazete, 1895-1908 yılları arasında yayımlanmıştır. Hanımlara Mahsus Gazete’de birçok kadın yazarın kendi isimlerini kullanarak eserlerini yayımlamalarının yanı sıra erkek yazarların çalışmalarına da yer verildiği görülmüştür. Roman, şiir, hikâye, tiyatro, deneme, makale, gezi yazısı, hatıra, mektup türleri bu yayın aracılığıyla yayımlanma imkânı elde etmiştir. Kadının kamusal alandaki varlığı ve söz konusu dönemdeki faaliyetlere katılım düzeyi hakkında önemli veriler sunan süreli yayın; güzellik, moda, eğitim, sağlık, aile, meslek, evlilik, edebiyat ve sanat konularıyla ilgilenmiştir. Hanımlara Mahsus Gazete, çeşitli konular aracılığıyla kadınların dünyasını okura aktarmakla birlikte dönemin sosyal yapısını göz önünde bulundurarak ideal kadının nasıl olması gerektiğiyle ilgili benimsetilmek istenen düşünceleri okuyucu kitlesiyle buluşturmuştur. Bu çalışmada söz konusu süreli yayının 543-580 sayı aralığında yayımlanan metinlerden hareketle kadının farklı alanlardaki konumu, idealize edilen kadın kimliği ve bu kimliği inşa etmek için izlenen yollar incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Hanımlara Mahsus Gazete, İdeal kadın, Kimlik, Rol.
Bu çalışma Rıfat Ilgaz'ın şiir türündeki eserlerinden "Alişim"in özne ve ötekilik kavramları etra... more Bu çalışma Rıfat Ilgaz'ın şiir türündeki eserlerinden "Alişim"in özne ve ötekilik kavramları etrafında incelenmesi hakkındadır. Adı geçen metinden hareketle şiir öznesinin sosyal konumu itibarıyla öteki kimliğinin nasıl kurulduğunun aydınlatılması amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda şiir öznesinin toplumsal kimlikle olan ilişkisine ve bu ilişki sonucunda ortaya çıkan ötekinin konumlandırılma biçimine dikkat çekilmiştir. Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm ötekinin sosyal kimlik kuramları çerçevesindeki yerine ve öteki kimliğin aydınlatılması noktasında ele alınan çalışmalara ayrılmıştır. Bu açıdan ötekinin tanımlamaları, ilişkileri ve Türk edebiyatındaki yeri dikkate alınmıştır. Bu kimliğin toplumsal kimlik karşıtlığındaki önemi belirtilerek bir kimlik modeli olduğu gösterilmiştir. İkinci bölümde ise "Alişim" şiirinin incelemesine yer verilmiştir. Ötekinin kurgulanma biçimi, özne, öteki, iktidar ilişkileri ve metnin ötekiye dair nasıl bir anlatı sunduğu aktarılmıştır. Böylece bir kimlik olarak ötekinin yorumlama alanına açıklığı gözler önüne serilmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda "Alişim" şiirinin öznesinin bir tür kimlik anlatısı olarak çözümlenebileceği görülmüştür. Ötekinin biz kimliği ile olan ilişkisi sergilenmiştir. Ele alınan bu ilişki sonucunda ötekinin sosyal bir özellik taşıdığını göstermiştir.
Bu eser Creative Commons "BY-NC-SA" (Atıf-GayriTicari-AynıLisanslaPaylaş) Lisansı ile lisanslanmı... more Bu eser Creative Commons "BY-NC-SA" (Atıf-GayriTicari-AynıLisanslaPaylaş) Lisansı ile lisanslanmıştır. Bu lisans, kullanıcıların eser sahibine atıf vermek koşuluyla eseri sadece ticari olmayan amaçlar için kullanmalarına ve uyarlamalarına izin verir. Buna ek olarak kullanıcıların eseri uyarlamaları hâlinde aynı veya uyumlu bir lisans kapsamında başkalarıyla paylaşmaları koşulunu getirir.
Bireyin dünyadaki serüveni başladığından bu zamana var olan mitler, kişinin psikolojisini ve çıkm... more Bireyin dünyadaki serüveni başladığından bu zamana var olan mitler, kişinin psikolojisini ve çıkmazlarını anlamak için başvurulan kaynaklardır. Mitler, kişinin hem gerçek hem de ruhsal yolculuğuna ışık tutar. Mitleri dış dünyadan iç dünyaya doğru takip etmek kişiyi psikolojiyle buluşturur. Psikoloji literatürüne giren birçok kompleks, mitolojiden doğar. Bu bağlamda psikoloji ve mitolojinin birleşiminden oluşan, mitlerin psikodinamik yöntemlerle incelenmesi sonucunda ortaya çıkan psikomitoloji bilimi de bu düşünceyi savunur niteliktedir. Psikomitoloji, bireyin ruhsal yönünü mitik öykülerle açıklayan, insanın öyküsünü arkaik insandan modern insana kadar getiren disiplinler arası bir çalışma alanıdır. Psikomitoloji, mitlere amaç, kök, neden, konu açısından yaklaşır. Buna ek olarak psikomitolojik çözümleme yöntemi olan psikanalitik uygulama psikomitolojinin alt dalıdır. Kahramanın öyküsünü, öyküdeki yerini inceler ve edebiyat, tarih, sosyoloji, biyoloji gibi alanlarla ortak çalışarak 'ruhun öykübilimini' oluşturur. Bu çalışmada da 1990'lı yılların siyasî-sosyal ve edebî hayatında kendini gösteren Duygu Asena'nın Kadının Adı Yok romanında psikomitoloji incelemesi yapılacaktır. Çalışmanın genel amacı Kadının Adı Yok romanındaki kahramanları psikolojik yönden tahlil etmektir. Bu tahlil yapılırken geleneksel tahlil metodunu kullanmak yerine temelini mitolojik öykülerden alan komplekslerden faydalanılacaktır. Bu sayede şahıs kadrosu tahliline yeni bir bakış açısı getirileceği, psikomitoloji alanına dikkat çekileceği varsayılmaktadır.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere emane� olan Cumhuriyet'imizin 100. Yılında 43 üniversi... more Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere emane� olan Cumhuriyet'imizin 100. Yılında 43 üniversiteden 100 akademisyenin kaleminden anlamlı bir Cumhuriyet armağanı. Meşru� yet'ten Cumhuriyet'e giden yolda Balkan Savaşlarıyla, 1. Dünya Savaşıyla sınanmış, uçurumun kıyısında yıkık bir ülkenin Çanakkale Zaferi ile yeşeren umutlarına, küllerinden yeniden doğan Türk ulusunun Milli Mücadele yıllarına, Kurtuluş Savaşına, bağımsızlık ve hürriyete giden o zorlu yolculuklara tanıklık etmiş, ulusun sesi olmuş, Atatürk'ün sofrasında bulunmuş, sanat, edebiyat ve devlet adam olan Atatürk'ün ge� rdiği yenilikleri, ilke ve devrimleri alkışlamış, Atatürk Türkiye'si ve cumhuriyet kadınının özgürlük mücadelelerine dokunmuş, Anadolu insanının durumunu, köylüsüyle, aydınıyla, sana� yla, fi kirleriyle, bireyi, toplumu, kısacası Cumhuriyet yıllarını eserlerine taşıyabilmiş, bir şekilde Atatürk ile yahut Cumhuriyetle yolları kesişmiş olan modern Türk edebiya� nın önde gelen isimlerine, Türk edebiya� nın rengârenk 100 Türk Yazar 'ına keyifl i bir edebiyat yolculuğu…
İlk kadın romancı Fatma Aliye Hanım, eserleriyle öncü nitelik taşıyan bir yazardır. Romanlarında ... more İlk kadın romancı Fatma Aliye Hanım, eserleriyle öncü nitelik taşıyan bir yazardır. Romanlarında kadınların ataerkil düzende yaşadığı sorunlara değinen yazar, yarattığı kadın kahramanlarla bu sorunları farklı örneklerle gözler önüne serer. Bu çalışmada Fatma Aliye'nin Muhadarat 1 romanındaki kadın kahramanların ataerkil düzende bedenlerine ve ruhlarına uygulanan istismar, şiddet, dayatma, dışlanma ve ötekileştirme gibi durumlar karşısındaki tavırları karşılaştırmalı olarak incelenip değerlendirilecektir. Kadın bedeninin özgürleşmesi, kökleri tarih öncesine kadar uzanan uzun, yorucu ve bilinçli bir mücadele sürecinin sonucudur. Uzun süren bu mücadelede kadının, daima ikincil bir varlık olma durumundan kurtuluşu ancak içinde bulunduğu ataerkil düzene karşı bilinçlenmesiyle mümkün olmuştur. Ataerkil düzende kadın bedeni ve
Geçmişi, hatıraları, bilgileri ve kimliği muhafaza eden bellek, bireyin kara kutusudur. Bellek ha... more Geçmişi, hatıraları, bilgileri ve kimliği muhafaza eden bellek, bireyin kara kutusudur. Bellek hatırlama ve unutma gibi eylemlerle canlı tutulur. Belleğin canlılığı bireylerin ve toplumların geçmişleriyle bağını kuvvetlendirir. Bellek hem bireyde hem de toplumda bulunur ve bireylerin belleği bir araya gelerek toplumsal belleği oluşturur. Toplumsal bellek, toplumun tarihini, karakteristik özelliğini, geleneğini ve kültürünü içinde barındırır. Ancak kültürler toplumun sınırını aştığı için kültürel bellek kavramı ortaya çıkmıştır. En kapsayıcı bellek türü olan kültürel bellek, geleneğin aktarılmasını sağlar. Bu durum toplumların kendilerini tanımalarına ve tanıtmalarına olanak tanımaktadır. Son yıllarda toplumların öze dönüşleri ve kendilerini tanıma çabaları bellek çalışmalarının artmasını neden olmuştur. Bu artış sayesinde birey ve toplum çok yönlü şekilde incelenmiştir. Bellek çeşitli şekillerde aktifleştirilir. Belleği harekete geçiren eylemlerden biri unutmaktır. Bellekte muhafaza edilen veriler zamanın tesiriyle unutulur. Fakat unutma tam anlamıyla bir yok olma değildir. Zira bir kez belleğe alınan verilerin emaresi muhakkak kalır. Bellek farklı disiplinler aracılığıyla araştırılır. Bunlardan biri edebiyattır. Edebiyat sosyal, siyasî, psikolojik ve tarihî altyapısıyla belleğe hitap etmektedir. 'Yeni tarihselci eserleriyle' tanınan Gürsel Korat'ın romanları belleği yansıtır ve unutmanın incelenmesi için zengin malzemeye sahiptir. Bu çalışmada Gürsel Korat'ın eserlerinden Çift Aslan serisi 'unutmanın bakış açısıyla' incelenecektir.
Söylem, nisan, ağustos ve aralık aylarında olmak üzere yılda üç kez yayımlanan, uluslararası alan... more Söylem, nisan, ağustos ve aralık aylarında olmak üzere yılda üç kez yayımlanan, uluslararası alan dizinleri ve Ulakbim Tr Dizin tarafından taranan hakemli-bilimsel bir e-dergidir.
Aylaklık olgusu anti-kahramanın özeliklerine bağlı olarak gelişen bir kavramdır. Toplum ve ailele... more Aylaklık olgusu anti-kahramanın özeliklerine bağlı olarak gelişen bir kavramdır. Toplum ve aileleri tarafından kurban durumuna çekilerek kahraman olmayan/olamayan bu kişiler, çoğunlukla başkaldırı eğiliminde olup her manada sorumluluk almayacakları bir yaşam biçimini tercih ederler. Bu nedenle büyüyememe/olgunlaşamama sendromu yaşayabilirler. D. Kiley tarafından ilk kez tanımlanan ve "hiç büyüyemeyen erkekler" olarak adlandırılan Peter Pan Sendromu "aylaklık" olgusuyla bütünleşmekte ve birbirini tamamlamaktadır. Melih Cevdet Anday'ın 1965 yılında yayımlanan Aylaklar 1 romanı Abdülhamit devrinden kalan konak yaşantısını/asilzadelik takıntısını devam
Kadınlar bir zamanlar fokların diliyle şarkı söylediğimizi ve kuğuların kanatlarıyla uçtuğumuzu, ... more Kadınlar bir zamanlar fokların diliyle şarkı söylediğimizi ve kuğuların kanatlarıyla uçtuğumuzu, karanlık ormanda kendi yollarımızı çizip orman sakinlerinden oluşan bir topluluk oluşturduğumuzu hatırlarlarsa, o zaman ağaçlar gibi kök salmış olacağız. Ve ağaçlar gibi kök salmış olarak yükselirsek… o zaman kadınlar gerçekten de sadece kendimizi değil, dünyayı da kurtarabilir."
Unutma belleğin canlı ve dinamik gücü, anı ise sadece ürünüdür. Bu nedenle unutma kültürünün para... more Unutma belleğin canlı ve dinamik gücü, anı ise sadece ürünüdür. Bu nedenle unutma kültürünün paradokslarının çok iyi araştırılması gerekir. Bireyin toplumun ötekisi olmayı tercih ederek unutmaya sığınması, bireysel olduğu kadar siyasi, sosyal, dinî, tarihî gibi pek çok şartları da beraberinde getirir. Unutma, unutturma, zorlama, baskılama, sindirme gibi egemen gücün politikaları bireyleri 'alzheimer kurbanları'na dönüştürerek milli kimlik şuuru, tarih bilinci ve kültürel değerleri yok eder. Bu nedenle farklı disiplinler, son yıllarda toplumların yok olma tehlikesine karşı bellek çalışmalarına ağırlık vermektedir. Bireylerin ve toplumların varlıklarını sürdürebilmesi için belleğe ihtiyaç vardır. Özellikle tarih ve geçmişle bağ kurmak, nesiller arasındaki kültürel aktarımı kolaylaştırmak belleğin en önemli görevlerinden biridir. Belleğin hatırlama üzerine kurulu bu görevi toplumsal etkiye nasıl açıksa unutmak da en az hatırlamak kadar bu etkiye açıktır. Toplumların daha az hatırladığı ve zamanın çizgisine yenik düşmek zorunda kaldığı modern dönemde sosyal/kültürel amnezi bireylerin köksüz, bağsız ve geçmişini bastırarak unutmayı tercih etmelerine neden olmuştur. Kültürel amnezi dış hasar veya travmanın neden olduğu, bir toplumun köklerini, kültürünü ve kimliğiyle olan bağını unutturmaya zorlayan bir tür hastalıktır. Bir zamanlar bir bütün olarak bir topluluk tarafından benimsenen ancak şimdi unutulan ve yerini farklı ideallere bırakan bu süreç, nesiller arasındaki bağı koparıp bambaşka bir topluma dönüşmeyi beraberinde getirir. Ömer Seyfettin'in "Bahar ve Kelebekler" 1 hikâyesi birbirinden tamamen kopuk iki neslin çatışması üzerine kuruludur. Hikâyede yaklaşık üç kuşağa tanıklık etmiş büyük nine ve onun torununun torunu olan genç kız, eski ve yeni Türk kadınını sembolik düzlemde temsil ederek her iki neslin birbirinden tamamen kopuk ve yabancı olduğu gerçeğini ortaya koymaktadırlar. Çalışmada her iki nesil üzerinden hatırlama ve unutma kültürünün etkisi tartışılacaktır.
Edebî metinlerin en önemli özelliği çok katmanlı bir yapıya sahip olmaları ve bu yapının getirdiğ... more Edebî metinlerin en önemli özelliği çok katmanlı bir yapıya sahip olmaları ve bu yapının getirdiği çok anlamlılık sayesinde farklı okuma tekniklerine açık olmalarıdır. Bu nedenle metni yorumlama çabası tarihin her döneminde üzerinde durulan ve tartışılan konulardan biridir. Hermenötik (yorumbilim) metni "yorumlamak" ve "açıklamak" üzerine geliştirilen bir yöntemdir. Hermenötik düşüncenin kökeni, etimolojik olarak tanrıların mesajlarını anladığı kadarıyla insanlara aktarma görevi üstlenen Hermes'e kadar dayandırılmaktadır. Başlangıçta sadece kutsal kitapların ve hukuk metinlerinin yorumlanmasında kullanılan bu yöntem, 18. yüzyıldan itibaren edebî metinlerin açıklanmasında da kullanılmaya başlanmıştır. Klasik ve modern hermenötiğin "anlama" ve "yorumlama" kavramlarına bakış açısı farklıdır. Modern hermenötiğe göre eseri yorumlayan kişi, metnin anlamını kendi diline, kavram ve hayal dünyasına, dünya görüşüne bazen de hayatına uygun olarak tatbik eder ve kaynaştırır. Bu çalışmada modern Türk şiirinin önemli isimlerinden olan Necip Fazıl'ın "Aynalar Yolumu Kesti" şiiri, çağdaş hermenötik alanında çalışanların ortaya koydukları felsefi yorumlama düşüncesinden hareketle geliştirilen tahlil yöntemiyle incelenerek şiir dilinin özelliklerini ve fonksiyonlarını üstlenen "imge", "metafor" ve "sembol" gibi kavramlar dilbilimsel ve kültürel bağlamlarda değerlendirilecektir. Necip Fazıl'ın şiir sanatının ana eksenini oluşturan "arayış" metaforunun; dinî, felsefi, psikolojik, tarihî, mistik ve metafizik katmanlarıyla çok anlamlılığa uygun bir yapıyı nasıl desteklediği örneklemlenerek şiir dilinin farkı işlevleri görünür kılınacaktır.
The etymological origin of the concept of creativity from the Latin word "Creare" is "Kreativitae... more The etymological origin of the concept of creativity from the Latin word "Creare" is "Kreativitaet, creativitiy" in the western languages. This word is a dynamic process which means to create, to give birth, to bring to the square, to find and to explore. Creativity is a teaching without boundaries; Science and professions. This concept, which means that emotions, imagination, intuitions are combined with the right information and motivation, is at every moment of life and everywhere because of the nature of man being creative. Creativity is actually a way of thinking; For this reason he is dragging the person into reaching a certain reason. The ability to grasp the relationship between abstract or concrete objects with the help of concepts and perceptions, abstract thinking, reasoning, and ability to use these mental functions in a concerted way is called intelligence. In spite of the fact that there are notable talent expressions and different definitions, theories about intelligence all converge at the point where there is a capacity or potential for which intelligence can be developed and where there are biological bases. According to this intelligence, the individual is innately possessed, inherited from the western branch and the functions of the central nervous system, Experience, learning, and influencing factors. In this study, it was aimed to manifest by taking the concept "creativity" into account that, out of highly-gifted students, ones exhibiting extraordinary performance in the domain of verbal language competence in comparison with the others can prove to be successful after receiving creative writing trainings. Suggestions were proposed for the gifted children and the educators by compiling a great deal of sources on creative writing and references were made to the sources that they can make use of.
Uploads
Papers by Hilal Akça