Running head: Open Border for Immigration and Family Values

Journal of Applied Philosophy, 2016

Joseph Carens first advanced his case for open borders in 1987, and it has played a defining role in the normative debate on immigration ever since. In one of the most memorable passages, he analogizes citizenship regimes with feudalism: Citizenship in Western liberal democracies is the modern equivalent of feudal privilege-an inherited status that greatly enhances one's life chances. Like feudal birthright privilege, restrictive citizenship is hard to justify when one thinks about it closely. 1 Carens's analogy highlights the unfairness implicit in being born a citizen of a wealthy country. Like being born into a wealthy family, citizenship acquired in virtue of birth in the territory of, or to parents who are citizens of, wealthy liberal democratic states is, to borrow a phrase from Rawls, "so arbitrary from a moral point of view" and yet so strongly shapes our prospects in life. 2 Based on his interpretations of three leading theories of justice, Carens concludes "there is little justification for restricting immigration" (252). While Carens has clarified and deepened his arguments in response to critics over the years, he has been unwavering in his commitment to the contention that

The American Dream, Immigration, and Social Philosophy, 2023

Öz: Amerikan Rüyası, Göç ve Toplumsal Felsefe Bu bildiride tüm dünyada etkili olan göç olgusu ile bir toplumda sistematik düşünce üretme girişimleri arasındaki ilişki Amerikan rüyası üzerinden incelenmektedir. Çağdaşlaşma ile Amerikan rüyası arasında öykü ve amaç birliği bulunmaktadır. Demokrasi, küreselleşme, bireyselleşme, finans ekonomisi, tüketim toplumu ve birçok hak grubu Amerika Birleşik Devletleri’nin 20. yüzyıldaki serencamı bilinmeksizin doğru anlaşılamaz. İyi bir gelecek umudu, refaha dayalı bir yaşam, kendini gerçekleştirme ve mutluluk hayali, Amerikan rüyasının bileşenleridir. 16. yüzyılda İspanya’dan, 17. yüzyılda İngiltere’den, 19. yüzyılda Avrupa’dan Amerika’ya doğru yapılan göçlere 20. yüzyılda Afrika ve Asya milletleri de katılmışlardır. Söz konusu göçler bir taraftan özgür ABD’yi vücuda getirmiş, diğer taraftan bu ülke kendini yeni nitelikli göçlerle geliştirmeye devam etmiştir. Post-kolonyal teori çerçevesinde bakıldığında, daha önce sömürgeleştirilmiş bir coğrafya iken göçlerle sömürgeci bir coğrafya olmaya doğru evrilen ABD kendi kültürünü tüm dünyaya pazarlamıştır. Günümüzde insan hakları, kadın hakları, dinsel haklar, hayvan hakları ve etnik haklar Amerikan bireyciliği olmaksızın doğru anlaşılamazlar. 20. yüzyılın ikinci yarısında tüm dünya ülkelerinde büyükşehirleşme ve göç hareketleri yaşanmaya başlamıştır. Nihayet şu anda kent içinde, ülke içinde ve uluslararası göç hareketleri insana ve doğaya ait her şeyi temelden etkilemektedir. Amerika’ya yönelmiş göç hareketlerini doğru yönetebilmeyle ilgili bilinçli bir politika mevcuttur. ABD’nin 26. Başkanı Theodore Roosevelt’in göçlerle büyüyen bir ülkeden söz etmiş olması anlamlıdır. Bu ülke, doğru göç politikasıyla bir taraftan nitelikli insanları bünyesine katmakta, diğer taraftan post-kolonyalizm gibi göçmenleri bilinçlendiren felsefi akımlar yaratmaktadır. Charles Sanders Peirce, William James ve John Dewey’in deneyimleri ve bireyciliği esas alan pragmatist felsefeyi varlığa getirmeleri doğrudan bu göçlerin ABD’ye kazandırdığı deneyimlerle ilgilidir. Günümüzde Kanada ve Batı Avrupa ülkeleri başta olmak üzere gelişmiş toplumların neredeyse tamamı ABD’nin göç politikasını örnek almaya çalışmaktadır. Göç politikaları konusunda Türkiye de açık fikirli davranmaktadır. Ama Türkiye’nin içindeki göç hareketleri ve bu ülkeye dışarıdan gelen göçlerde bir planlama ve nitelik arayışı eksik kalmaktadır. Bu nedenle Türkiye’de sosyal bir düşünsel hareketliliğin oluşumu yerine insanların aidiyet ve lokasyonlarını olumsuz etkileyen bir bilinç durumu görünür olabilmektedir. Göç dikkatli yönetilmediğinde yerli insanların göçmen psikolojisine katılmaları gibi bir risk söz konusu olabilmektedir. Niteliksiz göçmenlerin Türkiye’yi bir köprü gibi geçici ve araçsal kullanmalarının neticesinde Türkiye vatandaşlarının aidiyet ve planlamaları da bozulabilmektedir. Bu durum, kurallı toplumsal bir düzen ve bu düzeni esas alarak yaşayan insanlar yerine kendi kişisel amaçlarına göre kuralları eğip bükebilen insan bilinçlerini koşullayabilmektedir. Sözgelimi Japonya benzeri bir durumu yaşamamak için ülke içinde sıkı göçmenlik kuralları icat etmiş ve yürürlüğe koymuştur. Amerikan rüyası kendine gelen nitelikli insanlara emekleri oranında güvence verebildiği için çağdaşlaşmayı etkilemiştir. Kendi içindeki insana yatırımı az olan bir Amerikan rüyası dünyanın hiçbir yerinden nitelikli insanı çekemez. Günümüzde ABD, sosyal demokrasinin başarılı bir örneği olan Kanada’dan bile önemli oranda göçmen almaktadır. Anahtar Kelimeler: Amerikan Rüyası, Göç, Toplum Felsefesi, Post-kolonyalizm, Kentleşme.

2020

INTRODUCTION............................................................................................................27 I. FUKUYAMA’S ARGUMENT, BRIEFLY OUTLINED................................................28 II. RECOGNITION V. DISTRIBUTION (ECONOMIC) CLAIMS ...................................32 III. ORIGIN STORY: LIBERALISM’S IDENTITY POLITICS........................................35 A. A Post Civil War Frame?..................................................................................37 B. Distributional Claims & Advocacy, Multiculturalism & Colorblindness.............39 C. Same Ole Economics and White Supremacy .....................................................42 D. Political Correctness and a Thought on the Supreme Court................................45 IV. CONCLUSION ..........................................................................................................48

2010

The focal point of this dissertation is the recent discussion on the ethics of immigration. The main question considered is: "Should a state promote immigration?" Promoting immigration means allowing immigrants to enter inside and also offering them rights in view of treating them properly in the course of integration within the host communities. In answering this question, three perspectives are critically examined: utilitarian, liberal egalitarian and libertarian. In the first chapter I assess the utilitarian arguments on immigration and weigh the objections related to them. The core of this chapter represents the analysis of the consequences of immigration on the following categories: immigrants, native workers, home and host countries, with implications on issues such as national culture, labor market, entrepreneurship, capital flight, remittances and brain drain. DECLARATION This thesis has been composed by the candidate and is her own work. The work has not been submitted for any other degree or professional qualification.

Ethics & International Affairs, 2008

Constellations, 2005

Law and Contemporary Problems, 1956

2003

Most serious attempts to study immigration to the United States acknowledge that the results of the present immigration policy were, in effect, an accident — the product of a miscalculation by the authors of the 1965 Immigration Reform Act. Their disagreements tend to center on the consequences of immigration. However, despite the mounting evidence that these consequences may not be as positive as often argued, there has been a certain reluctance to limit immigration (or discuss the issue frankly), and even a campaign by several groups to maintain it as such or even increase it. Another paradox is that immigration continues to be popular with practically all the ideological and political elites of the United States. At the same time, however, there is perhaps no other issue that represents a larger divide between ordinary Americans (who largely oppose current immigration levels) and their political elites. This paper attempts to address this paradox through the prism of my discussio...

Journal of Applied Philosophy, 2016